Kim Kimdir? Ne nedir?

Kim Kimdir? Ne nedir?

Okulumuz koridorlarında siz değerli öğrencilerimiz için çeşitli portreler ve görseller çizdik. Hayatlarından ilham alabileceğiniz ünlü düşünür ve liderlerin portreleri, tarihsel değeri olan bazı çizimleri tercih etmeye önem gösterdik. Bunlara ek olarak sanatsal çalışmalar yürütmüş kişilikleri, sportif faaliyetlerin temsillerini, müzik, resim ile ilgili çalışmaları da koridorlarda bulabileceksiniz. Her çizimin altına yerleştirdiğimiz QR kodları ile de ilgili çizim hakkında detaylı bilgilere sitemizden ulaşabilirsiniz.

01.06.2021 289

1. Auguste Comte Kimdir?

2. Aristoteles Kimdir?

3. Burrhus Frederic Skinner Kimdir?

4. Carl Gustav Jung Kimdir?

5. Cemil Meriç Kimdir?

6. Erich Fromm Kimdir?

7. Farabi Kimdir?

8. Friedrich Nietzsche Kimdir?

9. Ioanna Kuçuradi Kimdir?

10. İbn-i Haldun Kimdir?

11. Ivan Pavlov Kimdir?

12. Ludwig Wittgwenstein Kimdir?

******************************

 

1. Auguste Comte Kimdir?

01-06-2021   Isidore Marie Auguste François Xavier Comte, kısaca Auguste Comte (19 Ocak 1798 - 5 Eylül 1857), Fransız sosyolog, matematikçi ve filozof. Sosyolojinin babası olarak tanımlanmaktadır.

    Fransa'nın Montpellier kentinde doğdu. Comte, ailenin üç çocuğundan biriydi. Babası vergi dairesinde memur, annesi ise ev hanımıydı. Bilimsel devrimden etkilendi.
    Auguste Comte, sosyoloji ismini öne süren ilk sosyologtur. "Sosyoloji neden diğer bilim dalları gibi bir dal olmasın" tezini savunarak sosyolojinin temelini o zamanlarda attı. Ayrıca felsefede pozitif düşünce üzerine de çalışıyordu. Daha sonraları fizik, gökbilim ve kimya ile de uğraştı. Ayrıca Comte yaşadığı çağda altı temel bilimden söz etmiştir. Bunlar genel, basit ve bağımsız olanlardan özel, karmaşık ve bağımlı olanlara doğru sırasıyla şu şekildedir: Matematik, astronomi, fizik, kimya, fizyoloji ve sosyoloji (sosyal fizik). Sosyolojiyi bunların üstünde görmüştür. Tüm bu fikirlerinin oluşmasında 7 sene sekreterliğini yaptığı Saint Simon'ın etkisi büyüktür.
    Comte pozitivizm ile toplumun modernleşeceğini savundu. Comte'un sosyal teorisi bir doğa bilimleri modeline dayanmaktadır. Ona göre "tüm fenomenler değişmez doğa yasalarına tabidir".
5 Eylül 1857 tarihinde mide kanseri dolayısıyla öldü.



2. Aristoteles Kimdir?

01-06-2021 

            Aristoteles ya da kısaca Aristo (MÖ 384 – 7 Mart MÖ 322) Antik Yunan filozoflarındandır. Babası tıp hekimi olan Aristoteles gençlik yıllarında bu alana ilgi duymuş olsa da Atina'ya gittiğinde Platon'un öğrencisi olma fırsatını yakalamıştır. 
            Platon ile Batı düşüncesinin en önemli iki filozofundan biri sayılır. Fizik, gökbilim, ilk felsefe, zooloji, mantık, siyaset ve biyoloji gibi konularda pek çok eser vermiştir.
            Aristoteles 17-18 yaşlarındayken Platon'un Akademisine girmiş ve filozofun ölümüne kadar (367-347) 20 yıl onun derslerini dinlemiştir. Platon'un öğrencisi iken ruhun ölümsüzlüğüne ve ideler nazariyesine inanmaktadır. Daha sonra kendi düşünceleri geliştiği oranda Platon düşünce ve mistisizminden uzaklaşmıştır. Aristo, mantık, fizik, biyoloji, zooloji, astronomi, metafizik, etik, estetik, ruh, psikoloji, dilbilim, ekonomi, siyaset ve retorik gibi pek çok disiplinde çoğu o disiplinin kurucusu olan eserler vermiş, eserleri 16. ve 17. yüzyılda modern bilim gelişene kadar Avrupa ve İslam coğrafyasındaki bilimsel faaliyetin temelini oluşturmuştur. Günümüzde kullanılan pek çok bilimsel terim ve araştırma metodu kendisine dayanan Aristo, tarih boyunca özgün felsefi düşüncelerin ve tartışmaların, bilimsel görüşlerin ve araştırmaların kaynağı olmuş ve olmaya da devam etmektedir.
            Aristo gerçeklerin peşinden gitmiş bu yolda devam ederken varlığın sadece elimizde tutup gözümüzle gördüğümüz kadar olduğunu iddia etmiştir. Dünya yaşamının sonsuz olduğunu düşünen Aristo'nun bu görüşü günümüz bilim adamları tarafından yersiz bir ispat olduğu görüşü savunmuşlardır. Aristoteles'in mantık çalışmaları sonucunda Formal Mantık kavramı ortaya çıkmıştır. Iyi bir insan olmak için ahlakı yeterli görmüştür. Aristoteles yaşadığı dönemde kitap basmak için zaman bulamadığı için ölümü sonrasında yazıları eser haline getirilmiştir.
Aristoteles ismiyle günümüze kalan eserlerin nasıl üretildiği veya toplandığı tam olarak bilinmemektedir, günümüze kalan metinlerin basılmak için hazırlanmış yazılardan çok, ders anlatımı için oluşturulmuş taslaklar ya da ders notları olduğu düşünülmektedir. Buna rağmen bu metinler Geç Antik Çağ, Orta Çağ, ve Rönesans boyunca bilim pratiğini belirlemiş, örneğin astronomi hakkındaki iddiaları Kopernik'in; fizik hakkındaki düşünceleri Galileo ve Newton'un çalışmalarıyla aşılabilmiş, klasik mekanik, modern kimya ve biyoloji sistematik bilimler haline gelene kadar doğa ve hayvanlar hakkındaki görüşleri etkisini baskın biçimde sürdürmeye devam etmiştir. Mantıkla ilgili ilk biçimsel incelemeleri sunan Aristo, Frege'ye kadar mantıkla ilgili çalışmaların temelini oluşturmuştur. Bu eserlerinin en önemlileri arasında Metafizik, Kategoriler, Fizik, Nikomakhos'a Etik, Politik, Ruh Üzerine ve Poetika sayılabilir.
MÖ 323'te Büyük İskender'in ölmesi sonrası Atina'da Makedon karşıtı bir tepki dalgası oluşunca Makedon olan Aristoteles'e karşı, dine saygısızlık davası açılması söz konusu olur. Bir ölümlüyü -Hermias'ı anısına bir ilâhi yazarak ölümsüzleştirmekle itham edilir. Bunun üzerine Aristoteles, Sokrates'in yazgısını paylaşmak yerine Atina'yı terk etmeyi seçer: kendi deyişiyle, Atinalılar'a "felsefeye karşı ikinci bir suç işlemeleri" fırsatını tanımak istemez. Annesinin memleketi olan Eğriboz (Evboia) adasındaki Helke'ye sığınır. Ertesi yıl MÖ 322'de, altmış iki yaşında hayatını kaybeder.

 

 3. Burrhus Frederic Skinner Kimdir?

02-06-2021

 

Burrhus Frederic Skinner (20 Mart 1904 – 18 Ağustos 1990), Amerikalı ruhbilimci, yazar, mucit, sosyal reform savunucusu ve şair.
Pennsylvania'da doğan Skinner, yüksek okula gidene kadar burada yaşamıştır. "Skinner kutusu" adıyla bilinen deneyiyle öğrenmede edimsel (vasıtalı, operant) koşullanmanın önemini ortaya koymuş, son dönemdeki en önemli psikologlardan biri olmuştur. Psychology Today dergisi, Eylül 1967 sayısında Skinner'ı psikolojiye en önemli katkıları yapan bir psikolog olarak tanımlamıştır. Davranışçı (Bihewyorist) ekolü kendisine daha yakın gören Skinner, toplumların davranışsal kontrolü için özgün bir program geliştirmiş; bebeklerin bakımı için otomatik bir bebek karyolası tasarlamış ve davranış değişikliği tekniklerinin geniş ölçekli kullanımı için çalışmalar yapmıştır. Skinner 1989 yılında hastalanmış ve doktorlar tarafından kendisine lösemi teşhisi konulmuştur. Bunu öğrendikten sonra bile bilimsel çalışmalarını ara vermeksizin sürdüren Skinner, ölmeden saatler önce bile yazmaya devam etmiş ve "Psikoloji Bir Zihin Bilimi Olabilir mi?" isimli makalesini tamamlayamadan 1990 yılında hayata veda etmiştir. "Başarısızlık her zaman hata demek değildir, yeri geldiğinde yapabileceğiniz en iyi şey olabilir. Asıl hata denemekten vazgeçmektir" ve "Eğitim, öğrenip unuttuklarımızdan geri kalanlardır." sözleriyle popüler kültürde de yer edinmiştir.
Davranışçı kurama göre "öğrenme", bireyin davranışındaki gözlemlenebilir bir değişmedir. Uyaran-tepki bağı önemlidir. Skinner' in dil edinim sürecine bakışında da davranışçı kuram etkili olmuştur. Skinner'a göre insan davranışsal koşullar sonucu dili edinir. Diğer dil edinim teorilerinin aksine insanda konuşabilme yetisinin doğuştan var olmadığına inanan Skinner, dil edinim sürecini bir bina yapımına benzetir. Dil öğrenme mekanizmasının yerine olgusal olarak dili kavrama kabiliyetini koyar. Bu bağlamda Skinner dil edinim sürecindeki bir çocuğa "Rastlantısal olarak ortaya çıkan davranışın kazandırıldığı edimsel koşullanmanın edilgen öznesi" olarak bakar.
Edimsel koşullanma için farelerle yaptığı yoksunluk deneyine "Skinner kutusu" denir. Skinner kutusunda manivela ve kırmızı, yeşil ışıklar mevcuttu.

 

 4. Carl Gustav Jung Kimdir?

02-06-2021 

Carl Jung, 26 Temmuz 1875'te İsviçre, Kesswll'de doğmuştur. Tam adı Carl Gustav Jung'dur. Basel Üniversite'nde tıp profesörü olan büyükbabasının adını taşıyan Carl Gustav Jung İsviçreli bir papazın oğludur. 6 yaşında Latince öğrenmeye başlayan Jung'un dil bilme ve edebiyata, özellikle antik edebiyata derin bir ilgisi vardı. Jung, pek çok modern Avrupa dlnn yanı sıra Eski Hint kutsal kitaplarının dil olan Sanskritçe de dahil birçok eski dilde yazılan yazıları okuyabiliyordu.
Jung, lise çağına geldiğinde kendi kasabasından ayrılarak tek başına Basel'e gitmiştir. Burası onun için travmatik bir deneyim olmuştur. Alıştığı hayat düzeninden ve tanıdığı insanlardan farklı bir ortama girmek hayata bakış açısını değiştirmiştir. Ailesine karşı empati kurmayı öğrenmiştir. Hayata bakışı tümden değişen Jung, okulda yapılan etkinliklerin sıkıcı ve gereksiz olduğunu düşünmüştür. Sınıf arkadaşıyla çıkan bir kavgada yaralanıp 6 ay okuldan uzak kalmıştır. Bu süre onun kendi iç dünyasıyla meşgul olmasına bir fırsat oluşturmuştur.

1800'lü yılların en prestijli bölümü olan tıp fakültesini tercih etmiştir. Çocukluğundan beri merak ettiği konular çerçevesinde psikiyatriyi seçmiştir. 1900 yılında üniversiteyi bitirdiğinde tıp bilimine şizofreni kavramını kazandıran Eugen Bleuer ile beraber çalışmaya başlamıştır. Daha sonra Pierre Janet ile beraber çalışırken sözcük çağrışım testini geliştirmiştir.
1903 yılında Emma Rauschenbach ile evlendi. Sigmund Freud'un Rüyaların yorumu kitabını okuduktan sonra onunla mektuplaşmaya başladı. 1907 yılında Sigmund Freud ile Viyana'da tanıştı. 36 yaşında Uluslararası Psikanaliz Birliği'nin ilk başkanı oldu. Psikolojik analizlerinde astrolojiden de yararlanan Carl Gustav Jung, Sigmund Freud ile beraber çalıştığı toplumsal bilinçaltı kavramı ile de tanınır.
1909 yılında Sigmund Freud ile beraber Amerika'ya seminer vermek üzere yaptıkları bir gezi sırasında aralarındaki ilişki soğuklaşmaya başladı. Arkadaşlıkları soğudukça, aralarındaki kişisel ve teorik farklılıklar da yoğunlaşır. Sigmund Freud'un yakın bir takipçisi olan psikolog, zamanla ondan ve Alfred Adler'den ayrıldı. Analitik Psikolojinin kurucusu olan Carl Jung geliştirdiği kavramlara saplanıp kalmayarak sürekli yeni gözlemlere yönelmeyi önemsemişti.
Freud'un yanından ayrılan Jung doğduğu kasabaya geri dönerek altı yıl süren bir inzivaya çekilmiştir. Bu süre zarfında aynı çocukluğundaki gibi kendi iç dünyasına dönüş yapmıştır. Hatta bu dönemi kendi benliğini keşfetme süreci olarak gördüğünü ifade etmiştir. Bu süre zarfı, her ne kadar Jung'un gerçek hayattan ve üretkenlikten kopmasına neden olmuş gibi gözükse de, Jung Analitik kuramını bu altı yılın sonunda ortaya koymuştur. Ayrıca bu dönemin sonunda otobiyografi kitabı olan "Anılar, Düşler, Düşünceler" kitabı yayınlanmıştır.

Carl Jung, 6 Haziran 1961 tarihinde Küsnacht, İsviçre'de 86 yaşında hayatını kaybetti.

"... ama biliyoruz ki birey tek başına değişmedikçe hiçbir şey değişmez." (Carl Gustav Jung)

 

5. Cemil Meriç Kimdir?

02-06-2021 

  Hüseyin Cemil Meriç (12 Aralık 1916, Reyhanlı, Hatay- 13 Haziran 1987, İstanbul), Türk yazar, çevirmen ve düşünür.
Başta dil, tarih, edebiyat, felsefe ve sosyoloji olmak üzere sosyal bilimlerin birçok alanında araştırma yapmış ve yazılar kaleme almış bir düşünce adamıdır. Telif ettiği 12 eseri ve tercümeleriyle Türk edebiyatında önemli bir yeri olduğu kabul edilir. Sosyoloji profesörü Ümit Meriç'in babasıdır.
   1916'da Reyhaniye'de (bugünkü Reyhanlı) dünyaya geldi. Balkan Savaşları sırasında Dimetoka'dan göçmüş bir ailenin çocuğuydu. Babası, Dimetoka'da hakimlik yapan Mahmut Niyazi Bey, annesi Zeynep Ziynet Hanım'dır. Babası Mahmut Niyazi Bey Antakya'da Ziraat Bankası Müdürlüğü ve mahkeme reisliği yapmıştır. 7 yaşına kadar Antakya'da yaşayan Cemil Meriç, babasının memuriyetten ayrılması üzerine ailesi ile birlikte Reyhanlı'ya döndü. Reyhanlı Rüşdiyesi'nde ilkokulu bitirdikten sonra yeniden Antakya'ya gitti. Fransız idaresindeki şehirde Fransız eğitim sistemi uygulayan Antakya Sultanisinde okudu. Bu okulda iken gözlerinin 6 derece miyop olduğu anlaşıldı. İlk yazısı olan "Geç Kalmış Bir Muhasebe" başlıklı makalesi yerel Yenigün gazetesinde yayımlandı. 12. sınıftayken, milliyetçi tutumu, yayımlanan bir yazısı ve bu yazıda bazı hocalarını eleştirmesi yüzünden lise diplomasını alamadan okulu terk etmek zorunda kaldı. Lise öğrenimine devam etmek üzere İstanbul'daki Pertevniyal Lisesi'ne gitti. Bu sırada Nâzım Hikmet ve Kerim Sadi başta olmak üzere dönemin solcu aydınlarıyla tanıştı.
   Geçim sıkıntısı nedeniyle 1937'de İskenderun'a döndü. Haymaseki köyünde 9 ay kadar ilkokul öğretmenliği yaptıktan sonra aynı yıl İskenderun'da Tercüme Bürosu'na reis muavini oldu. 1938'de Batı Ayrancı Köyü'nde ilkokul öğretmenliği, Türk Hava Kurumu'nda sekreterlik, belediyede kâtiplik gibi geçici işlerde çalıştı. 1939 Nisan ayında Hatay hükümetini devirmek iddiasıyla tutuklanıp Antakya'ya götürüldü; idam talebiyle yargılandı, 2 ay sonra beraat etti.

1940'ta İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu'na burslu olarak kabul edildi, 2 yıl bu kurumda öğrenim gördü. 1941'den başlayarak İnsan, Yücel, Gün, Ayın Bibliyografyası dergilerinde yazıları yayımlamaya başladı.

    Görme yetisini yitirdikten sonra yazarlık hayatının en üretken çağı başladı. Çevresindekilere okuttuğu Fransızca ve İngilizce metinleri sözlü olarak çevirdi ve yardımcılarına yazdırdı. Basılmamış olan bir Fransızca grameri hazırladı. Dikte etmek suretiyle makaleler yazmaya devam etti. 1963'ten itibaren Edebiyat Fakültesi'nin Sosyoloji bölümünde sosyoloji ve kültür tarihi dersleri verdi; bu dersleri emekliliğine kadar sürdürdü. Aralıklarla 20 yıl sürdürdüğü günlüklere 1963 yılında başladı. İlk telif kitabı "Hint Edebiyatı" 1964'te yayımlandı. Bir dünya edebiyatı yazma düşüncesiyle yola çıkan Meriç, İran edebiyatı ile işe başlamış ama sonra Hint edebiyatına yönelmişti. Doğu medeniyetlerine karşı olan önyargıları yıkmayı amaçlayan ve 4 yıllık bir çalışmanın sonucu olarak ortaya çıkan eser, "Bir Dünya'nın Eşiğinde" başlığıyla iki kez daha basıldı. Hint Edebiyatı'ndan sonra Batı düşüncesinin önemli bir yönünü aydınlatmayı amaçladı. Bu düşünceyle sosyalizmin temelini atan ve sosyolojinin kurucusu olan Saint Simon hakkında bir eser kaleme aldı ancak basacak yayınevi bulmakta zorlandı. Eser, 1967'de Can Yayınları tarafından basıldı.

    1965-1973 yılları arasında çeşitli dergilerde yazıları ve çevirileri yayımlandı. Hisar dergisinde "Fildişi Kuleden" başlığı ile sürekli denemeler yazdı. İstanbul Üniversitesi Fransızca okutmanlığından emekli oldu ve yılların birikimini kitaplaştırmaya girişti. O yıl, Türkiye Millî Kültür Vakfı'ndan fikir dalında ödül aldı. "Bana öyle geliyor ki, hayat denen mülâkata bu kitabı yazmak için geldim." dediği "Bu Ülke" adlı kitabını 1976'da yayımladı. Kitap, onun çeşitli fikir, kültür ve edebiyat meselelerine dair aforizmalarından oluşur. Aynı yıl, medeniyet kavramını tartıştığı "Umran'dan Uygarlığa" adlı eseri yayımlandı.

    1978-1984 yıllarında çoğu Kubbealtı'nda olmak üzere konferanslar veren Meriç, 1980'de br edebiyat tarihi ve düşünce tarihi niteliği taşıyan "Kırk Ambar" adlı eseri Türkiye Milli Kültür Vakfı Ödülü'ne layık görüldü.

    1981'de Ankara Yazarlar Birliği tarafından "Yılın Yazarı" seçildi. 1981'de basılan yarı derleme, yarı telif Bir Facianın Hikayesi'nde yakın tarihin yeni bir muhasebesini yaptı. 1983'te eşi Fevziye Hanım'ı kaybeden Meriç, aynı yıl ağustos ayında beyin kanaması geçirdi ve sol tarafına felç indi. Sağlığında basılan son eserleri Işık Doğudan Gelir (1984) ile Kültürden İrfana (1985) oldu. 13 Haziran 1987'de hayatını kaybetti. Cenazesi, Karaca Ahmet Mezarlığı'na defnedilmiştir. 2004 yılında Üsküdar Belediyesi'nin açtığı kültür merkezine, 2012 yılında Hatay'daki il kütüphanesine adı verilmiştir. Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde doğduğu ev müzeye dönüştürülmüştür.

 

6. Erich Fromm Kimdir?

02-06-2021     Erich Fromm (23 Mart 1900, Frankfurt - 18 Mart 1980), Yahudi kökenli Almanya doğumlu Amerikalı ünlü bir psikanalist, sosyolog ve filozoftur. Ruh bilimine Marksist-sosyalist ve insancıl yaklaşımın en önemli temsilcilerindendir.

 Heidelberg ve Münih Üniversiteleri'nde toplum bilim ve psikanaliz eğitimleri gördü. 1922 yılında Heidelberg Üniversitesi'nde doktora öğrenimini tamamladı. Münih'te ruh hekimliği ve ruh bilim üzerine ek incelemeler yaptıktan sonra, Berlin Psikanaliz Enstitüsü'nde eğitim gördü ve 1931 yılında mezun oldu.

   30'lu yılların başlarında Almanya'da Nazi hareketinin güçlenmesi nedeni ile İsviçre'nin Cenevre şehrine yerleşti. 1933 yılında Chicago Ruh Çözümleme Enstitüsü'nden aldığı davet üzerine Amerika Birleşik Devletleri'ne gitti. 1934 yılında, 1938'e kadar kadrosunda bir uzman olarak görev aldığı Frankfurt Toplumsal Araştırma Enstitüsü ile birlikte New York'a taşındı. Özel çalışmalarını sürdürdü ve Columbia Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalıştı.

   1946 yılında William Alonson White Ruh Hekimliği, Ruh Çözümleme ve Ruh Bilim Enstitüsü'nün kurucuları arasında yer aldı. Yale Üniversitesi, New York Üniversitesi Bennington Koleji, Michigan Eyalet Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalıştı.

    1949 yılında Meksika Ulusal Özerk Üniversitesi'nden gelen bir profesörlük önerisini kabul etti ve tıp fakültesi lisansüstü bölümünde ruh çözümleme şubesini kurdu, 1965 yılında emekli olana kadar orada çalıştı. Emeklilik yıllarını geçirdiği 1980 yılında İsviçre'de öldü. Biyofili hipotezine olan katkıları, evrimsel psikoloji konusundaki araştırmalara temel sağlamıştır. Erich Fromm'un çalışmaları birçok dile çevrilmiştir.Sigmund Freud etkisinde kalmıştır.

 

7. Farabi Kimdir?

02-06-2021 

            Farabi Türkistan'ın Farab şehrinde doğmuş, 870-950 yılları arasında yaşamış ünlü Türk düşünürü ve bilim adamıdır. Buhara, Bağdat, Şam, Kahire, Harran ve Halep gibi zamanın önemli ilim merkezlerini dolaşmıştır. Felsefe, matematik, mantık, siyaset bilimi ve musiki alanında eserler yazmıştır. İslam dünyasında felsefe alanında Muallim-i Evvel (İlk Öğretmen) olarak hitap edilen Aristo ile kıyaslanmakta ve Muallim-i Sani (İkinci Öğretmen) olarak anılmaktadır.

            Farabi'nin hayatı halefi olduğu Kindi gibi çok az bilinir. Bağdat, Halep ve Mısır'da bulunduğu, hayatının önemli bir kısmında Halep'teki Şii Hamdani hanedanı tarafından desteklendiği bilinmektedir. Etnik kimliği tartışmalıdır. Kimi kaynaklara göre Fars kimilerine göre Türk kökenlidir. Ancak Farabi, bütün eserlerini Arapça yazmıştır. Farabi Aristo'nun temel eserlerinin birçoğunu Arapçaya yeniden çevirmiş, bu eserlerin daha iyi anlaşılabilmesini sağlayan şerhler yazmıştır. Bu yanıyla hem İslam dünyasında antik felsefenin anlaşılmasını sağlamış, hem de Arapçanın bir felsefe dili haline gelmesine büyük bir katkı yapmıştır.

 Farabi, Kindi'nin kurucusu olduğu kabul edilen ve İslam felsefesi içinde rasyonal/Aristocu eğilimi ifade eden Meşşaîlik akımının ikinci kurucusudur. Pek çok takipçisi olduğu için bazı felsefe tarihçilerine göre bir Farabi okulundan söz edilebilir. Yahudi filozof Maymonides etkilendiği felsefeciler içinde en büyük övgüyü ona yapar: "Mantık hakkındaki eserlere gelince, sadece Ebu Nase el-Farabi'nin eserlerinin çalışılması yeterlidir. Onun tüm eserleri kusursuz ve mükemmeldir. O eserler incelenmeli ve anlaşılmalıdır. Çünkü o büyük bir adamdır." Batı'da Farabi'nin eserleri İbn-i Sina ve İbn-i Rüşd'ün eserlerinden daha az tercüme edilmişse de, Farabi'nin eserleri Aristo düşüncesinin yeniden anlaşılmasında merkezi bir öneme sahip olmuş, arkadan gelen felsefi zenginliğe ilk açılımı yapmıştır. İbn-i Rüşd ve Endülüslü filozoflar Farabi'yi mantık, psikoloji ve siyaset konularında önemli bir otorite olarak görürler.

   Fârâbî Bağdat'ta, Nestûrî bir Hristiyan olan mütercim ve şârih Ebû Bişr Mettâ b. Yûnus'tan mantık okudu. Kaynaklar o sırada bu âlimin daha yaşlı, Farabi'nin ise ondan daha zeki olduğunu ve en karmaşık problemleri kolay bir üslûpla ifade etme yöntemini bu hocadan öğrendiğini belirtirler (İbn Hallikân, V, 153-154). Fakat öyle anlaşılıyor ki Farabi'nin mantık ve felsefe alanında kendisinden büyük ölçüde istifade ettiği kişi Harranlı Yuhannâ b. Haylân olmuştur. Ancak Kādî Sâid ve ondan nakilde bulunan İbnü'l-Kıftî ile İbn Ebû Usaybia Fârâbî'nin İbn Haylân'dan Bağdat'ta okuduğunu belirtirken nisbeten geç dönem tarihçilerinden olan İbn Hallikân onun Harran'a gittiğini ve orada İbn Haylân'dan mantık tahsil ettiğini söyler.

   Eldeki veriler ışığında filozofun hayatını bütün yönleriyle aydınlatmak mümkün değildir. Tarihte ünlü kişilerin adı ve şahsiyeti etrafında örülen menkıbeler ağı Farabi için de söz konusudur. Bu menkıbelere daha ziyade, filozofun ölümünden 300 yıl kadar sonra kaleme alınan kültür tarihi niteliğindeki kaynaklarda rastlanmaktadır.

 

8. Friedrich Nietzsche Kimdir?

02-06-2021 

Friedrich Wilhelm Nietzsche (15 Ekim 1844- 25 Ağustos 1900), Alman filolog, filozof, kültür eleştirmeni, şair ve besteci. Din, ahlâk, modern kültür, felsefe ve bilim üzerine metafor, ironi ve aforizma dolu bir üslupla eleştirel yazılar yazmıştır. Nietzsche'nin kilit fikirlerini Apollon-Dionysos ikiliği, Perspektivizm, Güç İstenci, "Tanrı'nın ölümü", Üstinsan ve bengi dönüş oluşturur. Felsefesinin merkezini oluşturan şey, kişinin coşkun enerjisini sömüren her türlü öğretinin, toplumsal olarak ne kadar geçerli olursa olsun sorgulanarak "hayatın olumlanması"dır. Hakikatin değeri ve nesnelliği üzerine yürüttüğü kökten sorgulaması, geniş çaplı yorumların odağını oluşturur ve etkisi özellikle kıta felsefesi geleneğinde varoluşçuluk, postmodernizm ve postyapısalcılık da dâhil olmak üzere devam etmektedir.

   Nietzsche, kariyerine felsefeye dönmeden önce klasik filolog (Yunan ve Roma metin eleştirmeni) olarak başladı. 1869 yılında yirmi dört yaşındayken Basel Üniversitesinde klasik filoloji kürsüsüne, bu yeri alan en genç kişi olarak atandı. 1879 yazında, hayatının büyük bölümünde kendisine dert olacak olan sağlık sorunları yüzünden istifa etti. 1889'da kırk dört yaşında zihinsel yetilerinin tamamının kaybıyla sonuçlanan bir çöküş yaşadı. Çöküşü sonraları, üçüncü devre sifilis hastalığının yol açtığı, nadir görülen bir genel pareziye yoruldu; fakat bu teşhiste soru işaretleri vardı. Nietzsche, kalan yıllarını 1897'de ölümüne kadar annesinin, 1900'de kendi ölümüne kadar kız kardeşi Elisabeth Förster-Nietzsche'nin bakımında geçirdi. 

   Bakıcısı olarak kız kardeşi, Nietzsche'nin el yazmalarının idareciliğini ve editörlüğünü üstlendi. Förster-Nietzsche, tanınmış bir Alman milliyetçisi ve antisemitist olan Bernhard Förster ile evliydi ve Nietzsche'nin yayımlanmamış yazılarını, kocasının ideolojisine uyarlamak üzere, Nietzsche'nin belirttiği, antisemitizm ile milliyetçiliğe sert ve bariz biçimde karşı çıktığı görüşlerine genellikle ters düşecek biçimde yeniden düzenledi. Förster-Nietzsche'nin yaptığı değişiklikler sebebiyle Nietzsche'nin adı, sonraları yirminci yüzyıl bilim insanları Nietzsche'nin fikirlerinin yanlış yorumlanmasına karşı harekete geçmiş olsalar da Alman militarizmi ve Nazizm ile birlikte anılır olmuştur.

 

9. Ioanna Kuçuradi Kimdir?

02-06-2021 

4 Ekim 1936'da İstanbul'da, Rum bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. İsminin anlamının erili Ioannes/Johannes/Yahya olan, "Tanrının armağanı", soyadının Türkçe karşılığının ise, Kütükoğlu olduğunu belirtmiştir. Babası, İstanbul doğumlu bir Sisam göçmeninin oğlu, annesi ise dört yaşındayken Çorlu'dan İstanbul'a göç etmiş bir ailenin kızıdır.

 1954'te Zapyon Rum Lisesinden, 1959'da İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümünden mezun oldu ve Prof. Dr. Takiyettin Mengüşoğlu'nun asistanı olarak bu bölümde göreve başladı. 1965'te hazırladığı "Schopenhauer ve Nietzsche'de İnsan Problemi" başlıklı tezle doktor oldu. 1965-1968 arasında Erzurum Atatürk Üniversitesinde görev yaptı. 1970'te doçent, 1978'de de profesör oldu. 1983'te Uluslararası Felsefe Kuruluşları Federasyonu FISP'in yönetim kuruluna seçildi ve 1988-1998 arasında genel sekreter, 1998-2003 yılları arasında da federasyon başkanlığını yürüttü. Hâlen bu federasyonun onursal başkanıdır.

 1969'da Hacettepe Üniversitesinde felsefe bölümünü kurdu ve 2003 yılında emekli oluncaya dek bölümün başkanlığını yaptı. 1997'den beri Maltepe Üniversitesinde İnsan Hakları ve Felsefesi Uygulama ve Araştırma Merkezinin yöneticiliğini yapmaktadır ve bu merkez bünyesinde kurulan UNESCO kürsüsünün başkanıdır. Ayrıca Koç Üniversitesi mütevelli heyeti üyesidir. 2015 yılında ODTÜ tarafından kendisine "Senato Özel Ödülü" verildi.

Eserleri: 

  • Perdenin Arkası -Şiirler- (1962)
  • Max Scheler ve Nietzsche'de Trajik (1965)
  • Nietzsche ve İnsan (1966)
  • Schopenhauer ve İnsan (1967)
  • Liselerimizde Felsefe Öğretimi (1969)
  • İnsan ve Değerleri: Değer Problemi (1971)
  • Etik (1977)
  • Sanata Felsefeyle Bakmak (1980)
  • Çağın Olayları Arasında (1980)
  • Uludağ Konuşmaları - Özgürlük, Ahlâk, Kültür Kavramları (1988)
  • Yüzyılımızda İnsan Felsefesi - Takiyettin Mengüşoğlu'nun Anısına (1997)
  • Ahlak Etik ve Etikler (2019)

 

 

10. İbn-i Haldun Kimdir?

02-06-2021 

Tam adı Ebu Zeyd Abdurrahman ibn Haldun el-Hadramî ya da Abdurrahman b. Muhammed b. Ebu Bekr Muhammed b. Hasan'dır. Künyesindeki Ebu Zeyd büyük oğlu Zeyd'den gelir. Ayrıca Mısır'da Malikî başkadılığı yaptığı için Veliyüddin, ailesi Yemen'in Hadramut ilinden olduğu için Hadramî, kendisi Tunus'ta doğduğu için Tunusî, diğer mezheplere bağlı olan kadılardan ayırdedilmek için Malikî, hayatının önemli bölümünü Mağripte geçirdiği için de Mağribî gibi lakaplarla da anılmıştır.

 İbn-i Haldun'un yaşamı çok iyi belgelenmiştir. Hayatı hakkındaki en önemli kaynak, kendi yazdığı otobiyografisi Et-Tarif adlı eserdir. Bu eserde hayatına ilişkin çeşitli dokümanlar ayrıntılı şekilde aktarılmıştır. Bununla birlikte otobiyografisi, özel hayatı ve ailesinin geçmişi hakkında çok az bilgi içerir. Endülüs'te yaşayan ve Beni Haldun olarak anılan bir aileden olup, 1332'de (Hicri 732) Tunus'ta doğdu. Endülüs'te önemli devlet görevlerinde bulunan ailesi, 13. yüzyılın ortalarında Endülüs'ün Kastilya kralı III. Ferdinand tarafından ele geçirilmesinden sonra Tunus'a göç etti. Ailesi Tunus'taki Hafsi hanedanının yanında resmî hizmetlerde bulundu. Buna karşın İbn-i Haldun'un babası ve dedesi politik hayattan çekilmiş ve kendilerini mistik bir hayata vermişti. Erkek kardeşi Yahya İbn Haldun da tarihçi idi ve Abdülvadi hanedanı üzerine bir kitap yazmış ve sarayın resmî tarihçisi olmak isteyen bir rakibi tarafından suikasta uğramıştı.

 Özgeçmişinde İbn-i Haldun, kökeninin İslam Peygamberi Muhammed zamanındaki Yemenli Arap kabilelerinden Hadramut'a kadar uzandığından ve ailesinin İslamî fetih başlarında İspanya'ya geldiğinden bahseder. Kökenini dayandırdığı Vail bin Hacer, Muhammed'i ziyaret etmiş, hayır duasını almış ve ondan 70 hadis rivayet etmiş bir sahabedir. İbn-i Haldun'un ailesi 8. yüzyıl sonlarında Yemen'den Endülüs'e göç etmiş ve 12. yüzyılda Endülüs'ün İspanya kralı Ferdinand tarafından ele geçirilmesinden sonra Tunus'a göç etmiştir. "Haldun" aile isminin kökeni, öncülleri Osman bin Halid'ten gelir. Halid ismi Yemen halkının âdeti gereği vav ve nun harfleri eklenerek Haldun biçimine dönüşmüştür. Ben-i Haldun ailesi, birkaç kuşak boyunca Endülüs'ün Carmona ve Sevilla bölgelerinde yaşamıştır. İbn-i Haldun, otobiyografisinde "ve bizim ecdadımız, Hadramutlu Yemen Araplarından, Arapların en tanınmış, en saygınlarından olan Vail bin Hacer'den gelmektedir" der. Buna karşın biyografi yazarı Muhammed Abdullah Enan bu iddiayı sorgular ve İbn-i Haldun'un ailesinin o dönemde sosyal statü kazanabilmek için Arap kabilelerinden olduğunu iddia eden Muladilerden olabileceğini öne sürer. Enan, aynı zamanda bazı Berberi grupların da kendilerini Arap bir ecdada dayamak için aldatıcı ve abartılı bir çabaya girdiklerini ayrıntılı şekilde belgeler. Bu çabanın altında yatan nedenin politik ve sosyal nüfuz elde etme arzusu olduğunu belirtir. Başka bir görüşe göre ise, İbn-i Haldun doğduğu yerdeki yerli çoğunluk gibi aynı Berberi atalardan gelmektedir. Bu görüşe göre, Berberi kabilelere duyduğu hayranlık ve saygı yaşadığı dönemin geleneksel bakışına pek uymuyordu. Ayrıca eserlerinde Berberilere ayırdığı yer ve Araplarla karşılaştırmalarında iğneleyici ifadeler kullanması ve Mağrip'in dışındaki olaylara ve devletlere oldukça ilgisiz kalması onun Berberi olabileceğine dair varsayımlar üretilmesini sağlamıştır. Muhammed Hozien bu düşünceye "İbn-i Haldun'un ailesi Berberi olabilir, bununla birlikte ataları zamanında Endülüs'ten ayrılıp Tunus'a gelmişler ise atalarının Arap olduğunu iddia etme ihtiyacı duymazlardı. Çünkü Endülüs'te hüküm süren Muvahhidler ve Murabıtlar da Berberi idiler ve İbn-i Haldun Berberi kökenini inkâr etmeyi düşünmezdi" ifadeleriyle karşı çıkar. İbn-i Haldun'un en önemli eseri olarak kabul edilen Mukaddime'nin en iyi denilebilecek çevirisini yapan Rosenthal ise bu konuda şöyle der: "Her ne kadar yazarımızın kişiliğindeki Berberi ve İspanyol katkıların sonradan işe karışmış olması mümkün olsa da, aklıselim, onun uzak geçmişten gelen Arap kökenine kuşku ile bakmamıza izin vermez".

Eğitim ve öğrenimi

İbn-i Haldun'un dedesi, Tunus'ta Hafsî sarayında vezirdi. Babası Muhammed Vâbili kendini islami ilimler ve edebiyata adamış birisi idi. İlk öğretmeni babası oldu, öğrenimine ondan aldığı derslerle ve Kur'an'ı ezberleyerek başladı. Ailesinin konumu sayesinde Tunus'taki en iyi öğretmenlerden eğitim alma olanağına kavuştu. Kaliteli bir Arap eğitimi olan, Kur'an, Arap dilbilimi, Hadis ve Fıkıh eğitimi aldı. O dönemin tanınmış kıraat âlimi olan Şeyh Abdullah Muhammed bin Bezzal-i Ensari'den "Kur'an'ı Arapçanın yedi lehçesine göre yedi şekilde okumayı" (Kıraat-ı Seba) öğrendi. Şatibiyye ve Raiyye kasidelerini ezberledi. Kendi anlatımına göre Kur'an'ı 21 defa yedi kıraat üzerine hatmetti. Arap dili ve edebiyatını babasının dışında Şeyh Muhammet el-Arabi el-Hasayidi, Şeyh Muhammed Şevvaş el-Mezazi ve Şeyh Ebu Abbas Ahmed bin Kassar'dan öğrendi. Edebiyat ilmini Şeyh Ebu Abdullah bin Bahr'den okudu ve onun tavsiyesiyle Muallekatı (İslamdan önce Kâbe duvarına asılı olan yedi kaside), Mütenebbi'nin şiirlerini ve 10. yüzyıl şiirlerinin büyük bir derlemesi olan Egani kitabını okudu ve bazılarını ezberledi. Fıkıh ve hadis ilmini Şeyh Şemsettin Ebi Abdullah Muhammed bin Cabir, Şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Abdullah Ceyyani ve Şeyh Ebu Kasım Muhammed Kusayr'dan öğrendi. O dönemin ileri gelen aydınlarından olan Şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Süleyman Satti, Şeyh Muhammed bin İbrahim Eyli ve Kadı Şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Abdüsselam'ın meclislerine katılıp her birinden icazet aldı. Böylece hem aklî hem naklî bilimlerde kendini geliştirdi. Ayrıca matematikçi ve filozof olan el-Âbilî'den (1282/3-1356) matematik, mantık ve felsefe eğitimi aldı, İbn-i Rüşt, İbn-i Sina, Fahreddin Razî ve Şerafeddin el-Tusî'nin eserlerini okudu. 17 yaşında iken üç kıtayı ve bu arada Tunus şehrini de etkisi altına alan Büyük Veba Salgınında ailesini kaybetti.

 Politik kişiliği üzerine eleştiriler

 İbn-i Haldun'un yaşadığı dönem Kuzey Afrika'da istikrarsızlığın hâkim olduğu bir dönemdi. İstikrarsızlık sürekli yeni ittifaklar ve ihanetler yaratıyordu. İbn-i Haldun'un karmaşık politik kişiliğini değerlendiren ve kendisi de Mısır'da yargıçlık yapmış olan Muhammed Abdullah Enan biyografisinde İbn-i Haldun'un bazı can sıkıcı özelliklerini hiç çekinmeden önümüze koyar: "İbn-i Haldun bir oportünist (intihâzî) idi. Her çareye başvurarak fırsatları yakalamasını biliyordu ve amaç, onun gözünde bu çareleri temize çıkarıyor, haklı kılıyordu (s. 15).", "Her zaman, hiç duraksamadan, kazananın yanında yer alıyordu (s. 19).", "Onun her zamanki davranışı, çığrından çıkmış bencilliğine, nankörlüğüne, hakkaniyeti ve borçluluğu, şükranı hiç kaale almadan her fırsattan yararlanma eğilimine tanıklık eder (s. 29)."
Rosenthal da İbn-i Haldun'un bu özelliklerini yalanlamaz ve "Bütün deha sahibi insanlar gibi İbn-i Haldun'un davranışları ve istemleri çapraşıklıktan uzak ve yalındı... Her çare, her araç ona gerekli ve dolayısıyla da haklı görünüyordu ve o hoyratça ve oportünist bir biçimde amacına yöneliyordu" diye yazar.[27] Hatta İbn-i Haldun'u "tüm zamanların en büyük şahsiyetlerinden biri" olarak nitelemesine karşın onun kendi makyavelizminin kurbanı olduğunu belirtir. Rosenthal'e göre "yakındığı entrikalar, kendi entrikalarına verilen yanıtlardan başka bir şey değildi".

 

11. Ivan Pavlov Kimdir?

02-06-2021 

İvan Petroviç Pavlov (14 Eylül 1849, Ryazan – 27 Şubat 1936, Leningrad), klasik koşullanma üzerine yaptığı çalışmalarla bilinen Rus fizyologdur. Gençlik yıllarını bu şehirde geçiren ve yüksek öğrenim için Ryazan Dn Okulu'na kayıt olan Pavlov, buradaki eğimini daha bilimsel bir eğitim almak üzere yarıda keserek Sant Petersburg Üniversite'ne kayıt oldu ve 1878 tarihinde bu okuldan doktorasını almaya hak kazandı.

Burada Mendeleyev, Beketov ve Seçenov'dan ders aldı. Uzmanlık olarak hayvan psikolojisini seçti. St. Petersburg'da aldığı eğitimden sonra Askeri Tıp Akademisine girdi. 1879 yılında ortak arkadaşları aracılığı ile tanıştığı Serafima ile 1881 yılında evlendi. 1883 yılında tezini yayınladı. Yayınladığı tezinde, kalbin merkezden dağılan sinirleri üzerine yaptığı çalışmalarla zamanın bilim insanlarının ilgisini çekti. 1890 yılında St. Petersburg'da Askeri Tıp Akademisinde farmakoloji profesörlüğü görevine getirilene dek yoksulluk içinde yaşadı. Hayvan terbiyesi üzerinde çalıştı. Bundan sonra cerrahi usulü geliştirdi. 1886'da hazım cihazını inceledi. 1889 yılında bir hayvan yemek yediğinde, midedeki salgı bezlerinin mide sıvısı üretmesine neyin neden olduğunu araştırdı. Köpeklerin yedikleri midelerine ulaşmasa da midelerindeki salgı bezlerinin çok miktarda 'iştah sıvısı' ürettiğini keşfetti. Fizyoloji bilimine kronik deney metodunu tanıttı. 1890 yılında Askeri Tıp Akademisi kurucular komisyonuna atandı ve bundan beş yıl sonra da fizyoloji kürsüsü başkanlığına getirildi. 'Küçük mide' ya da 'ayrılmış mide' ameliyatı çok dikkat çekti. Deneylerinde hayvanın rahatsızlığını ortadan kaldırmak için anestezi ve birçok teknik geliştirdi. 1935'te Pavlov 'un isteği ile St. Petersburg'daki Deneysel Tıp Enstitüsü'nün yakınlarına deneyde kullanılanların anısına bir köpek anıtı inşa edildi.

Pavlov, yanında çalışanların disiplinli olmalarına ve yaptıkları işe kendilerini adamalarına son derece önem verirdi. Gerçekleştirdiği deneyler sırasında kendisine yardım eden asistanların hatasız çalışmalarını isterdi. O dönem birçok kişi Pavlov 'un yanında çalışmak istemiştir. Bunun nedeni olarak özel bir hükûmet teşviki gösterilir. Ülkede 5 yaş altındaki çocukların ölüm oranı %50'lere varıyordu. Ayrıca tifüs, çiçek ve difteri gibi bulaşıcı hastalıklarda Rusya, Avrupa'da başı çekiyordu. Hükûmet, bu durumla başa çıkabilmek için hekimlerin yurt dışına gidip kendilerini geliştirmelerini teşvik etti. Yurt dışına gidip orada öğrenim gören hekimlerin birçoğu ülkelerine döndüğünde doktora için Pavlov 'un laboratuvarına başvurdu. Dinamiti icat etmesiyle büyük bir servet kazanmış olan Alfred Nobel,1893'te Pavlov'a laboratuvarını büyütmesine imkân verecek miktarda (10.000 ruble) bağışta bulundu. Gerçekten de söz konusu bağış laboratuvar için harcandı. Pavlov, Nobel'in bağışını kendi istediği tarzda bir laboratuvar kurmak için kullandı.

Klasik Koşullanma

Pavlov, köpeklerde salgı bezlerini incelemiş, bu bulgulardan elde ettiği sonuçlarla insan ve hayvan davranışlarıyla ilgili genel yasalara ulaşmıştır. Pavlov, köpeğe uyguladığı deney sonucunda, köpeğin doğal uyaranların dışında zil, lamba gibi uyaranlara da tepki verip, salgı salgılama durumunu inceledi. Normal şartlarda et gören köpeğin salya salgılaması bir şart gerektirmeyen doğal bir durum olduğu için bu tepkiye şartsız tepki denir. Organizmanın dengesini ve bütünlüğünü şartsız refleksler sağlar. Köpeğe et ile beraber zil sesi sunulmasıyla, köpek zile koşullanır ve bundan sonraki denemelerde köpeğin zil sesine salya salgılamasına şartlı tepki denir. Şartlı refleks, çoğu zaman ortadan kaybolur, çatışma halinde olan hayvan sürekli olarak uyku halindedir.

Pavlov, köpeklerle yaptığı çalışmalar sonucunda, temel tepkileri üç şekilde açıkladı: Birincisi, çevreden gelen her uyaran harekete geçirme veya engellemeye sebep oluyordu. İkincisi, harekete geçirme ve engellemeyle ilgili sinirlerle alakalı olan süreçler, beyinde bazı kurallara göre etkileşime giriyordu. Üçüncüsü, sinir sistemlerinde doğuştan bireysel farklılık olduğuydu.

Pavlov, refleks kavramıyla içgüdüyü açıklamış, içgüdülerin karmaşık reflekslerden oluştuğunu savunmuştur. Ayrıca Pavlov'a göre, şartlı refleksin incelenmesi, hayvan fizyolojisinde yeni bir inceleme alanı doğmasına neden olmuştur. Pavlov, insanlardaki gurur, terbiye gibi olguları da şartlı reflekslerle açıklamıştır.

1914 yılı ve sonrasında ülkesinde yaşananlar Pavlov 'un hayatını da etkiledi. Rusya'daki millî felaketten, kıtlıktan o da fazlasıyla etkilendi. Yeni Bolşevik yönetimi, ona ödül olarak verilen paraya dahi el koydu. Çocuklarının biri öldü biri sürgün edildi. Savaş dolayısıyla çalışma arkadaşlarını ve köpeklerini kaybetti. Bu yaşananlardan dolayı hükûmete, çalışmalarını yapmak için fazla zamanı kalmadığını, ekonomik sıkıntılarını ve yurt dışına çıkmak istediğini anlattığı bir mektup yazdı. Mektubu alan Lenin ona her türlü imkânın sağlanması talimatını verdi ve böylece Pavlov için rahat bir dönem başlamış oldu.

Leningrad'daki Neva Nehrinin taşmasıyla oluşan ve laboratuvarını da sular altında bırakan sel sonunda köpeklerinin koşullu reflekslerinin değiştiğini fark etmesi Pavlov için bir diğer dönüm noktası oldu.

Pavlov Marksizm'i hiçbir zaman kabul etmedi ancak Sovyet psikologlar O'nun görüşleriyle Marx arasında köprü kurmaya çalıştılar. Rejim kendisine muhalif olan Pavlov'a olan desteğini hiçbir zaman çekmedi; Lenin'den sonra Stalin de yardımı sürdürdü. Fakat Pavlov hükûmet baskısından uzak kaldı, temel amaçları hep aynı kaldı. Çalışmalarını daha da genişleterek ilerledi.1929 yılında hükûmet, Koltuşi'de bilim köyü kurarak ona hediye etti. Pavlov ve arkadaşları çalışmalarına burada devam etti. Burası 'şartlı reflekslerin başkenti 'unvanını kazandı. Zaman ilerledikçe Pavlov ve rejim arasındaki ilişki de daha ılımlı bir hal aldı. Birçok kongrenin Rusya'da yapılmasını sağlayan Pavlov, bir kongre esnasında rejime minnettarlığını ifade etti ve 'sosyalizm deneyinde başarılar diledi.

Pavlov 'mükemmelleştirilmiş sinir sistemine sahip yüksek tip' üretmek amacındaki öjeni konusuna bilimsel zemin sağlamak amacıyla çalışmalar yaptı ve bu onun şiddetle eleştirilmesine sebep oldu. Fakat 55 yaşında yaptığı sinir sistemi çalışmasıyla bir kez daha bilim hayatında zirveye yerleşti. Çalışma arzusunu ve dinamizmini hiç kaybetmedi.

Ne var ki 27 Şubat 1936'da yakalandığı zatürre nöbetini atlatamayarak öldü. Deney ve gözleme önem veren Pavlov, ölümü sırasında da kendi beyin faaliyetlerini inceledi ve yardım için bir sinir uzmanı çağırdı.

Ölümünden sonra, 2004 yılında, Nobel Ödülü'nü alışının 100. yıl dönümünde, Fizyoloji Enstitüsü'nün bulunduğu yere Pavlov' un anısına bir anıt yapıldı. Çalışmalarının devamı sağlamak için yeni enstitüler kuruldu ve buralarda birçok bilim insanı yetişti.

 

12. Ludwig Wittgwenstein Kimdir?

02-06-2021 (26 Nisan 1889 – 29 Nisan 1951), Avusturya doğumlu filozof, matematikçi.

Mantık ve dil felsefesi konularında yaptığı çalışmalarla modern felsefeye önemli katkılarda bulunmuştur. 20. yüzyılın en önemli filozoflarından sayılır

Asıl adı Ludwig Josef Johann Wittgenstein olan Avusturya asıllı filozof, 26 Nisan 1889'da Viyana'da dünyaya gelmiştir. Wittgenstein, çok önceleri asimile olmuş, Avusturyalı Yahudi fabrikatör Karl Wittgenstein ve onun eşi Leopaldine'nin sekiz çocuğundan en küçüğüdür. Karl Wittgenstein, Avusturya-Macaristan monarşisinin başarılı, çelik sanayicilerinden sayılırdı. Bununla beraber, Wittgenstein çifti, o asır içerisinde Viyana'da bulunan en zengin ailelerden biriydi. Wittgenstein'ın babası, çağdaş sanat ve sanatçının hoşgörülü destekçisi iken annesi de harika bir piyanistti.

Wittgenstein'ın büyükanne ve büyükbabalarından sadece biri dışında hepsinin Yahudi kökenli olmasına rağmen Wittgenstein, Katolik gelenek ve göreneklerine göre eğitilmiştir. Tıpkı diğer kardeşleri gibi (Örneğin Paul ünlü bir piyanisttir.) Wittgenstein da entelektüel yaşam ve müzik dalındaki yetenekleriyle kendini göstermiştir. Bu yeteneklere sahip olmanın yanı sıra, Wittgenstein'ın kardeşlerinden üçü Hans, Rudolf ve Kurt psikolojik sorunlarından dolayı intihar etmişlerdir. Yaşamı boyunca, özellikle I. Dünya Savaşı esnasında yaşadığı olumsuzluklar, depresif davranışlar sergilemesine neden olmuşsa da Wittgenstein, insan ilişkilerinde otoriter ve inatçı olduğu kadar; aynı zamanda duyarlı ve şüpheli bir yaklaşım sergilemiştir.

14 yaşına kadar eğitimine özel derslerle devam eden Wittgenstein, ortaokulu Linz'de okuduktan sonra 1906 yılında Berlin-Charlottenburg'da bulunan teknik lisenin makine mühendisliği bölümüne girmiştir. Aslında Wittgenstein, Viyana'da Ludwig Boltzmann'ın yanında okumak istemiş; ancak ortaokul karnesi tahsilini aynı yerde, yani Berlin'de devam ettirmesi gerektiğini göstermiştir. Burada Wittgenstein, kız kardeşi Hermine gibi uçağın teknik sorun ve çözümleriyle uğraşmıştır. Bundan sonra aynı dönem içerisinde ya da çok az bir zaman sonra felsefe ilgisini çekmeye başlamıştır. Bu durum, yani felsefi sorunlar üzerine düşünmek, Wittgenstein'ın arzularına o kadar zıttır ki, içinde yaşadığı bu çelişkiler ona çok acı vermiştir.

1908 yılında mühendis diplomasını aldıktan sonra uçak motoru yapımı denemelerinin yapıldığı Manchester mühendislik bilimi bölümüne gitmiştir. Kısa bir süre sonra bu kararından vazgeçen Wittgenstein, 17 Ağustos 1911 yılında patent aldığı "Uçak pervanesini geliştirme önerileri" projesi üzerinde çalışmıştır.

Burada Wittgenstein, kendini derinden etkileyen İngiliz matematikçi ve filozof Lord Bertrand Russell'in kendisiyle ve eserleriyle tanışmıştır. 1912 yılında matematik ve mantık alanında, Russell'in yanında okumak için Cambridge Üniversitesi'ne gitmiştir. Kısa sürede Russell, Wittgenstein'ın bir dahi olduğunu anlamış ve Wittgenstein da donanımlarıyla etkilendiği Russell'in seviyesine ulaşmıştır. Zaten Russell de Wittgenstein'ın mantık ve felsefi eserler verme konusunda kendinden sonra en uygun kişi olduğu kanısına varmıştır.

1911 yılının kasım ayında Wittgenstein Russell'in de yardımlarıyla Cambridge'de gizli bir topluluk olan seçkin Apostles'e üye seçilmiştir. 1912'de başlayıp 1917 yılına kadar tuttuğu günlüğündeki mantıksal ve felsefi denemeleri Wittgenstein'ın ilk felsefi eserini oluşturmuştur. I. Dünya Savaşı sırasında gönüllü olarak çalışırken bu eserini yazmaya devam etmiş ve nihayet 1918 yılının yazında eserini tamamlamayı başarmıştır. Eserin tamamlanmamış hali ilk olarak 1921'de Almanya'nın Doğa Felsefesi Dergisi Annalen'da yayımlandıktan sonra 1922 yılında bugün de daha çok İngilizce adıyla bilinen, orijinal adı Tractatus Logico-Philosophicus'un iki dilde baskısı yayımlanmıştır. Bu eserinin yanı sıra iki küçük felsefi denemesi, halk okulları için oluşturduğu bir sözlüğü ve mantıksal felsefi denemeleri, Wittgenstein hayatta iken yayımlanmıştır.