Kim Kimdir? Ne nedir? -2-

Kim Kimdir? Ne nedir? -2-

Okulumuz koridorlarında siz değerli öğrencilerimiz için çeşitli portreler ve görseller çizdik. Hayatlarından ilham alabileceğiniz ünlü düşünür ve liderlerin portreleri, tarihsel değeri olan bazı çizimleri tercih etmeye önem gösterdik. Bunlara ek olarak sanatsal çalışmalar yürütmüş kişilikleri, sportif faaliyetlerin temsillerini, müzik, resim ile ilgili çalışmaları da koridorlarda bulabileceksiniz. Her çizimin altına yerleştirdiğimiz QR kodları ile de ilgili çizim hakkında detaylı bilgilere sitemizden ulaşabilirsiniz.

02.06.2021 701

13. Mehmet Akif Ersoy Kimdir?

14. Mevlana Kimdir?

15. Nazım Hikmet Kimdir?

16. Necip Fazıl Kısakürek Kimdir?

17. Orhan Veli Kanık Kimdir?

18. Jean Piaget Kimdir?

19. Rorschach Mürekkep Lekeleri Testi  Nedir?

20. Sartre Kimdir?

21. Sigmund Freud Kimdir?

22. Yunus Emre Kimdir?

23. Cahit Zarifoğlu Kimdir?

24. Charlie Chaplin Kimdir?

********************************


13. Mehmet Akif Ersoy Kimdir?

02-06-2021 

Mehmet Akif Ersoy, 20 Aralık 1873'te İstanbul'da doğdu. Babası Fatih Medresesi müderrislerinden Mehmet Tahir Efendi, Osmanlı Devleti'ne bağlı Arnavutluk'un İpek kazasına bağlı Şuşise Köyü'nden İstanbul'a gelmiş, annesi Emine Cemile Hanım ise Buharalı Mehmet Efendi'nin kızı olarak Samsun'da doğmuştu. Mehmet Tahir Efendi, ona ebced hesabıyla doğduğu yıl olan 1290'a karşılık gelen Rağıf ismini vermişse de çevresi tarafından Akif olarak çağırıldı. Akif dışında bir de Nuriye adında bir kızları bulunuyordu.

Mehmet Akif, İstanbul'da Fatih'in Sarıgüzel semtinin Nasuh Mahallesi'nde doğdu. Çocukluğu Osmanlı Devleti'nin "hasta adam" olarak nitelendirildiği döneme denk geldi. 1878 yılında, Akif 4 yaşındayken Fatih'de Emir Buhari Mahalle Mektebi'ne başladı. Burada iki yıl eğitim gördükten sonra Fatih İbtidaisi'ne geçti. Aynı yıl babası ona Arapça dersleri vermeye başladı.

Babasının yazın Emin Paşa'nın çocuklarına ders vermesi sebebiyle Emin Paşa'nın çocukları ile arkadaşlık kurdu. Mehmet Akif, 1882 yılında ilköğretimini tamamlayarak Fatih Merkez Rüştiyesi'ne başladı. Ayrıca Fatih Camii'nde Esad Dede'nin İran Edebiyatı derslerine katılıyordu. Lise eğitiminde Mülkiye'nin İdadi bölümünde başladıktan sonra yüksek kısmına geçti. Kısa bir süre sonra evlerinin yanması ve babasının vefatı sebebiyle okula devam edemeyip sivil veterinerlik okulu olan Baytar Mektebi'ne geçti. Şiirle ilgisi bu dönemde başlayan Mehmet Akif, ilk şiirlerini bu dönemde yazmaya başladı.

22 Aralık 1893 tarihinde birincilik ile mezun olmasından sonra Orman ve Ma'adin ve Ziraat Nezare'Baytar Müfettiş Muavini olarak tayin edildi. 1895 yılında ilk eseri olan 7 beyitlik gazeli "Kur'an'a Hitab", Servet-i Fünun Gazetesi'nde yayınlandı. 4 yıl boyunca Rumeli, Anadolu ve Arabistan'da görev yaptı. Bu seyahatler Mehmet Akif'in düşünce ve yazın hayatını çok etkildi.

1 Eylül 1898'de 25 yaşında iken Tophane-i Amire veznedarı Mehmet Emin Bey'in kızı İsmet Hanım ile evlendi. Aynı yıllarda Maarif Dergisi'nde ve Resimli Gazete'de şiir yazıları ve Arapça, Farsça ve Fransızca'dan yaptığı çevirilen yayınlandı. 1906 yılında Halkalı Ziraat Mektebi'ne Kitabet-i Resmiye Muallimi ve 1907'de Çiftlik Makinist Okulu'na Türkçe öğretmeni olarak atandı. Ardından bir yıl sonra II. Meşrutiyet'in ilan edildiği dönem İstanbul'da Umur-i Baytariye Dairesi Müdür Muavinliği'ne getirildi. 1908-1910 yılları arasında "Sırat'ı Müstakim" dergisinde yazdığı dönem en ünlü şiirleri "Küfe" ve "Seyfi Baba" yayınlandı.

Kısa bir süre sonra Darülfünun Edebiyat-ı Umumiye müderrisliğine tayin edilen Mehmet Akif, uzun süre bu kadroda kaldı. 1913'te İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne girdi. I. Dünya Savaşı sırasında bu cemiyete bağlı bir örgüt olan Teşkilat-ı Mahsusa aracılığıyla Almanya'daki Müslüman tutsakların durumunu incelemek üzere Berlin'e gönderildi. Ardından Arabistan ve Lübnan'a gitmiş ve burada batı-doğu ayrımına şahit oldu. İstanbul'a döndükten sonra Darül-Hikmet-i İslamiye'nin başkatipliğine atandı. Miili Mütareke döneminde kurtuluş hareketine destek verdi. Balıkesir'de yaptığı konuşmadan dolayı İstanbul'daki görevinden alındı. Ankara Hükümeti'nin kurulmasından sonra Burdur Milletvekili olarak meclise girdi.

 

 

14. Mevlana Celaleddin Rumi Kimdir?

02-06-2021 

Mevlâna; günümüzdeki Afganistan sınırları içerisinde yer alan, Horasan bölgesindeki Belh şehrinde 30 Eylül 1207 yılında dünyaya gelmiştir. Mevlana'nın babası Belh Şehrinin ileri gelenlerinden olup, sağlığında "Bilginlerin Sultanı" unvanını almış olan Hüseyin Hatibî oğlu Bahaeddin Veled'tir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin'in kızı Mümine Hatun'dur.

Mevlâna Celaleddin Rumi, gelmiş geçmiş en büyük tasavvufçulardan biridir. Tasavvuf bir insan sanatıdır ve Mevlâna da ömrünün çoğu döneminde insanlara hizmet için çalışmış, halk tarafından sevilen ve sayılan ayrıca bir tasavvuf şairidir. Mevlâna kısaca hayatında tasavvufu oldukça ileri bir noktaya götürmüş, dansı, müziği, şiiri dinsel alışkanlıklara ve davranışlara katmasıyla İslam Rönesans'ını yaşatmıştır.

Mevlâna, 17 yaşında iken 1225 yılında Şerefeddin Lala'nın kızı olan Gevher Hatun ile Karaman'da evlenmiştir.

Babası Bahaeddin Veled'in derslerine devam eden Muhammed Celaleddin, babasının 1231 tarihinde vefatının ardından bir süre onun yerine babasının öğrencilerinin eğitimiyle görevlendirildi. Sultânü'I-Ulemâ 12 Ocak 1231 yılında Konya'da vefat edince, talebeleri ve müritleri bu defa Mevlâna'nın çevresinde toplandılar. Mevlâna'yı babasının tek varisi olarak gördüler.

Şems ile karşılaşması

 

Aldığı dini eğitimlerle kafasında doğan bazı düşünceleri sorgulamaya başlayan Mevlâna, kendisini boşlukta hissettiği bir dönemde, Tebriz'den çıkıp Anadolu'ya gelen gezgin bir derviş olan Şems ile 24 Kasım 1244'de Konya sokaklarında karşılaştı. Karşılaştıklarında Şems 60, Mevlâna 38 yaşındaydı.

Mevlana'nın kısaca hayatında dönüm noktalarından biri olan Şems ile karşılaşmasıdır. Şems ve Mevlâna kaynaklarda 6 ay olarak belirtilen ve Mevlana'nın ders vermeyi, dostlarıyla görüşmeyi ve kitap okumayı bıraktığı dönem olarak nitelendirilen bu süreçte kendilerini tamamen Allah'a verdiler.

Mevlana'nın vefatı

Mevlâna 17 Aralık 1273 tarihinde Hakk'ın rahmetine kavuştu. Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine yani Yüce Yaratan Allah'ü Teala'ya kavuşacaktı. Mevlana'nın cenazesine sadece Müslümanların değil, Hıristiyan ve Yahudilerin de katıldığı bilinmektedir.

Mevlâna, bu geceyi Rabbine, sevgiliye kavuşma gecesi olarak düşündüğü Düğün Gecesi olarak adlandırır. Mevlana'nın ölüm yıl dönümlerinde 17 Aralık tarihlerine denk gelen haftalarda yapılan ve "Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Törenleri" olarak isimlendirilmeye başlanılan törenler, halk arasında Şeb-i Arus Şenlikleri olarak da anılmaktadır.

Mevlâna eserleri

Mevlana'nın kısaca hayatı içinde başlıca eserleri; Mesnevi, Divan-ı Kebir, Fih-i Ma Fih, Mektubat, Mecalis-i Seb'a dır. Mevlana'nın eserleri Farsçadır fakat zamanla bütün eserleri Türkçeye kazandırılmıştır.

Mevlâna eserlerinde, Kuran-ı Kerimdeki ayetleri, Peygamber Efendimizin (Sav) Hadislerine bağlı kalarak, Allah'ın kendisine verdiği maddi ve manevi güzelliklerin farkında olan ona şükreden, hoşgörülü, huzurlu, sevgi dolu bir insan olabilmenin yollarını anlatmaktadır.

 

 

15. Nazım Hikmet Kimdir?

02-06-2021    Hikmet Bey ve Celile Hanım'ın oğlu Nâzım Hikmet, 15 Ocak 1902'de Selânik'te dünyaya gelir. Babası Hikmet Bey, çeşitli illerde valilik yapmış olan Nâzım Paşa'nın oğludur. Osmanlı Hariciyesi'nde çeşitli memurluklarda ve Matbuat Umum Müdürlüğü görevinde bulunmuştur. Annesi Celile Hanım ise, dilci Enver Paşa ile Leylâ Hanım'ın kızıdır. İlk kadın ressamlarımız arasında anılan Celile Hanım, kültürlü, sanatçı ruhlu bir kadındır...
Küçük Nâzım ilk eğitimini annesi ve sıkça şiirli toplantılar düzenleyen, kendisi de bir Mevlevi şairi olan büyükbabası Nâzım Paşa'dan alır. Ve henüz on bir yasındayken ilk şiirini yazar...  Orta öğrenimini Galatasaray ve Nişantaşı Sultanilerinde gören Nâzım, 1915 yılında Bahriye Mektebi'ne girer. 1918 yılında ilk kez bir dergide şiiri yayınlanır. Bu bir aşk şiiridir. Ancak, İstanbul'un işgaliyle birlikte yerini yurtsever nitelikte şiirlere bırakır...
   Mezuniyetine üç ay kala geçirdiği bir hastalık nedeniyle Bahriye'den ayrılır. Bir grup arkadaşıyla Anadolu'ya geçer. Ankara Hükümeti'nin görevlendirmesiyle arkadaşı Vâlâ Nurettin ile birlikte Bolu'da öğretmenlik yapar.  Daha sonra kısa aralıklarla iki kez Moskova'ya gider. İlkinde iki yıl kalır. 

Rusya'da gerçekleştirilen ihtilale tanık olur. Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi KTUV'da ekonomi-politik öğrenimi görür. İkincisi ise küreğe konulma cezasının verildiği dava nedeniyle zorunlu bir göçmenliktir. Bu kez daha önce öğrenci olduğu Üniversite'de çevirmenlik ve asistanlık yapar. Ceza Yasası'ndaki değişiklik nedeniyle 1928 yılında ülkeye döner. Kısa bir süre cezaevinde kaldıktan sonra serbest bırakılır.

 Çeşitli gazete ve dergilerde yazıları, şiirleri yayınlanır. Kitapları basılır. Siyasal ve entelektüel yaşamda aktif bir rol üstlenen ünlü bir şairdir. Şiirleri ders kitaplarına girer, oyunları devlet tiyatrolarında oynanır ama kovuşturmalardan da kurtulamaz... Sık sık gözaltına alınır, yargı önüne çıkartılır. Onun etkileyici gücü ürkütmektedir kimi çevreleri... Düzmece davalarla yaşamının on yedi yılı hapishanelerde geçer. 1950 yılında ulusal ve uluslararası düzeyde düzenlenen kampanyalar sonunda çıkarılan Genel Af Yasası'yla serbest kalır. Ne var ki yaşamına yönelik komplolar nedeniyle yeniden yurtdışına çıkar. Ve ölene dek yurduna, halkına, sevenlerine hasret şiirleri yazacağı göçmenlik yılları başlar... 

Bu dönemde Uluslararası Barış Ödülü sahibi bir sanatçı olarak barış hareketi içinde aktif olarak yer alır. Dünya Barış Konseyi Başkanlık Divanı'na seçilir. Ünlü Şostokoviç'e, Şarlo'nun yaratıcısı Charlie Chaplin'e ve Fransız Parlamentosu Başkanı Eduard Heriot'a Uluslararası Barış Ödülü'nü veren jürinin başkanlığını yapar. Cezaevi yıllarından kalan hastalıklar onu rahat bırakmaz ve acılı yüreği 3 Haziran 1963 günü sabahı Moskova'daki evinde durur.

 

 

16. Necip Fazıl Kısakürek Kimdir?

02-06-2021 

Necip Fazıl Kısakürek, zor sayılabilecek bir çocukluk geçirmiştir. Kız kardeşi daha küçük yaşlarda vefat eden şairin bu yılları neredeyse tamamı dedesinin Çemberlitaş'taki konağında geçmiştir. Kısakürek, İstanbul'da Bahriye Mektebi'ne giderken şiirle ilgilenmeye başlamıştır. İstanbul işgal edildikten sonra da annesiyle beraber Erzurum'daki akrabalarının yanına gitti.

 1934 yılına gelindiğinde şairin yaşamında büyük değişiklikler oldu. Kendisi bu dönemde Nakşi şeyhi Abdülhakim Arvasi ile tanıştı. Bu şeyh ile yaptığı konuşmalarda da ciddi düşünce dönüşümleri yaşadı. Bu noktadan sonra da şairin eserlerinde tasavvufi detaylar görülmeye başladı. Bu fikirlerle uzunca süre şiir yazan Kısakürek, 1941 senesinde Fatma Neslihan Balaban ile bir izdivaç yaptı. Bu evlilikten de; Mehmet, Ömer, Ayşe, Osman ve Zeynep isimlerinde beş tane çocuğu oldu.

Necip Fazıl Kısakürek, evlendikten 1 sene sonra askerlik yapmak için 45 günlüğüne Erzurum'a gönderildi. Burada da yazmaya devam eden şair, siyasi içerikli bir eser kaleme aldı. Bu yazı sebebiyle de mahkûm edildi ve hapis yatmak üzere Sultanahmet Cezaevi'ne gönderildi. Şairin hapis yattığı tek süre ise bununla sınırlı kalmadı. Bu bağlamda, kendisi 1960 darbesi sonrasında evinden alındı ve yaklaşık 4 ay Balmumcu Garnizonunda kaldı. Basın affı gelince tahliye edildi ancak Atatürk'e hakaret suçu işlediği iddiasıyla tekrar tutuklandı. Bundan sonra da yaklaşık 13 ay kadar cezaevinde kaldı. Yaşamı boyunca çok sayıda eser veren ve ödüle layık görülen Necip Fazıl Kısakürek, 25 Mayıs 1983 tarihinde hayata veda etti.

Necip Fazıl Kısakürek Eserleri (Kitapları)

 Necip Fazıl Kısakürek, daha çocuk sayılabilecek bir yaşta şiir yazmaya başlamıştır. Şairin ilk şiir kitabının kendisi henüz 17 yaşındayken yayınlandığı bilinir. Hatta bu şiirler Milli Eğitim Bakanlığı ders kitaplarına da eklenmiştir. Necip Fazıl'ı üne kavuşturan ilk kitapları ise; Örümcek Ağı (1925), Kaldırımlar (1928) ve Ben ve Ötesi (1932) olarak sıralanabilir. Bunun dışında bilinen diğer eserleri ise; Bir Adam Yaratmak, Son Devrin Din Mazlumları, Çile ve Aynadaki Yalan'dır.

Necip Fazıl Kısakürek Sözleri

  • Üç günlük dünya için gayret üstüne gayret, ebedi bir yaşam için gayret yok hayret.
  • Yalnızım diye üzülmüyorum çünkü biliyorum, yalnız insanın ihanet edeni de olmaz.
  • İçimizde bu kadar perişan hale getirilmeseydik; dışımızda bu kadar hürmetsizliğe uğramayacaktık.
  • İnsanın sevdiğini kaybetmesi, dişini kaybetmesi kadar ilginçtir. Acısını o an yaşar, yokluğunu ömür boyu...

Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri

Necip Fazıl, yaşamı boyunca çok sayıda şiir yazmıştır ve bunu kitaplarında birleştirmiştir. "Ne hasta bekler sabahı ne taze ölüyü mezar." Dizeleri şairin Beklenen isimli şiirinin ünlü dizelerdir. Necip Fazıl Kısakürek'e ait olan diğer şiirler ise aşağıdaki şekilde sıralanmaktadır.

  • Sakarya Türküsü
  • Kaldırımlar
  • Anneciğim
  • Zindandan Mehmed'e Mektup
  • Aç Kapıyı
  • Canım İstanbul
  • Çile
  • Ağlayan Çocuklar
  • Veda
  • Aynalar
  • Gençliğe Hitabe
  • Allah Derim
  • Ölünün Odası
  • Allah Diyene
  • Babadan Oğula
  • Anneme


17. Orhan Veli Kanık Kimdir?

02-06-2021 

Orhan Veli Kanık, 13 Nisan 1914'te Beykoz'a bağlı Yalıköyü'nde bulunan İshak Ağa Yokuşu'ndaki Çayır Sokağında 9 numaralı konakta dünyaya geldi.[14] Babası İzmirli tüccar Fehmi Bey'in oğlu Mehmet Veli, annesi ise Beykozlu Hacı Ahmet Bey'in kızı Fatma Nigâr Hanım'dır. Nüfus tezkeresi suretine göre asıl ismi Ahmet Orhan olan şairin babasının adı Veli olduğu için, sanatçı Soyadı Kanunu'ndan önce Orhan Veli olarak tanındı. Orhan Veli'nin babası evlendiği sırada Mızıka-yı Hümâyun'da klarnist idi. Cumhuriyet'in ilanından sonra ise Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın şefi oldu. Veli Kanık, hem bu yeni görevi hem de Musiki Muallim Mektebinde (Ankara Konservatuvarı) armoni profesörü olması dolayısıyla 1923-1948 yılları arasında Ankara'da yaşadı. Bu dönemde bir süre Ankara Radyosu'nda müdürlük de yapan Veli Bey, daha sonraki yıllarda İstanbul Konservatuvarında ilmî kurul üyesi ve İstanbul Radyosu'nda ses uzmanı olarak çalıştı. Orhan Veli'nin kendisinden küçük iki kardeşi vardı. Bunlar Vatan Gazetesi muhabirlerinden Adnan Veli Kanık ve Füruzan Yolyapandır. Şairin ayrıca, bir yaşında iken Ankara'da ölen Ayşe Zerrin isminde bir kız kardeşi de vardır.

Orhan Veli'nin çocukluğu Beykoz, Beşiktaş ve Cihangir'de geçti. Mütareke sırasında Akaretler'de bulunan Anafartalar İlkokulunun ana sınıfına devam etti.[16] Bir sene sonra ise bu okuldan alınarak Galatasaray Lisesi'ne yatılı olarak verildi. Yedi yaşındayken Halife Abdülmecit'in Yıldız Sarayı'nda düzenlediği bir düğünde sünnet edildi. 1925'te dördüncü sınıfı tamamladığında babasının isteği ile Galatasaray Lisesi'nden ayrılarak annesiyle birlikte Ankara'ya taşındı. Orada, Gazi İlkokulu'na yazıldı. Bir yıl sonra Ankara Erkek Lisesi'ne (bugünkü adıyla Ankara Atatürk Lisesi) yatılı girdi. Kanık, çocukluğunda bazı hastalıklar ve tehlikeler de yaşadı. Örneğin, beş yaşında yanma tehlikesi geçirdi ve uzun süre tedavi gördü. Şair dokuz yaşında kızamık, on yedi yaşında ise kızıl hastalığına tutuldu.

Kanık'ın edebiyata olan merakı ilkokul sıralarında başladı. Bu dönemde Çocuk Dünyası isimli dergide bir hikâyesi basıldı. Ortaokulun yedinci sınıfındayken Oktay Rifat Horozcu ile tanıştı. Birkaç yıl sonra ise bir müsamere sırasında halk evinde Melih Cevdet Anday ile arkadaş oldu. Lisenin ilk yılında edebiyat öğretmeni Ahmet Hamdi Tanpınar'dı. Tanpınar, öğretmeni olduğu sürece Kanık'a öğütler verdi ve onu yönlendirdi Şair, lise döneminde arkadaşları Oktay Rıfat ve Melih Cevdet'le birlikte Sesimiz isimli bir dergi çıkardı. Sanatçının yaşamının bu evresi Aruz vezni kurallarını ve ahengini kavradığı ve ilk şiirlerini yazdığı dönem oldu.

Kanık, yine lisede tiyatro çalışmalarına katıldı. Örneğin, Raşit Rıza'nın oynadığı Aktör Kin oyununda rol aldı. Ankara Halkevi'nde Ercüment Behzat Lav'ın sahnelediği Ahmed Vefik Paşa'nın Molière'den uyarladığı Zor Nikâh'ta Üstâd-ı Sanî'yi, Maurice Maeterlinck'in Monna Vanna'sında ise baba rolünü üstlendi Kanık, sonraki yıllarda tiyatro alanındaki çalışmalarına çevirmen olarak devam etti ve pek çok oyunu Türkçeye çevirdi.

Şair 1932 yılında, liseden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nin felsefe bölümüne kaydını yaptırdı. 1933 yılında Edebiyat Fakültesi Talebe Cemiyeti başkanı seçildi. 1935 yılına kadar devam ettiği üniversiteyi bitirmeden okuldan ayrıldı. İstanbul Üniversitesi'ne giderken bir yandan sürdürdüğü Galatasaray Lisesi'ndeki öğretmen yardımcılığı görevine, okuldan ayrıldıktan sonra bir sene daha devam etti.

 

 

18. Jean Piaget Kimdir?

02-06-2021 

Jean Piaget (9 Ağustos 1896 – 16 Eylül 1980), çocuk gelişimi alanında yaptığı çalışmalarla bilinen İsviçreli psikolog. Uluslararası Eğitim Bürosu Direktörü olarak, 1934'te "yalnızca eğitim, toplumlarımızı olası bir çöküşten kurtarabilir" diyen Piaget çocukların eğitimine büyük önem veriyordu. Onun Çocuk gelişimi hakkındaki teorileri okul öncesi eğitimi akademik programlarında önemli bir yer tutmaktadır.

Ernst von Glasersfeld'e göre, Jean Piaget "yapılandırmacı yaklaşımın büyük öncüsüydü." Ancak fikirleri 1960'lara kadar geniş çapta popüler hale gelmedi. Bu fikirler sonrasında gelişim psikolojisi adı altında psikoloji biliminin önemli bir alt disiplinini oluşturdu. 20. yüzyılın sonunda Piaget, B.F. Skinner'dan sonra o dönemin en çok alıntı yapılan ikinci psikoloğuydu.

9 Ağustos 1896 tarihinde Neuchâtel'de doğdu. 1918 yılında Neuchâtel Üniversitesi'nde Bilim Doktorası'nı tamamladı. 1921 senesinde çocuk psikolojisi üzerine çalışmaya başladı. Cenevre Üniversitesi'ndeki profesörlük görevine 1929 yılında atandı. 1940'ta Psikoloji Laboratuvarı'nın yöneticisi oldu. Aynı yıl İsviçre Psikoloji Cemiyeti'nin başkanı oldu. Cenevre'deki Uluslararası Epistemoloji Merkezi'ni 1955 yılında kurdu ve yönetti. 1972'de Erasmus Ödülü'nü kazandı. Yaşamının sonlarına doğru, 1977 yılında, kendi talebiyle ve Cambridge Üniversitesi iş birliğiyle kendi çalışmaları ve kuramının epistemolojisini anlattığı Piaget on Piaget isminde bir film yapılmıştır. 16 Eylül 1980 tarihinde Cenevre'de ölmüştü.

Genetik epistemoloji ve bilişsel gelişim alanında çığır açıcı çalışmalar yapmış olan Piaget, çocukta düşünce ve dil gelişiminin bir süreklilik içinde değil de evrelerden ge­çerek oluştuğunu ve birey çevre ilişkilerinde etkin bir şekilde yapılandığını ortaya koy­muştur.

Dış dünyadan yalnızca izlenimler almakla kalmayıp zekasını etkin bir tarzda yapılandıran çocukta bilişsel yapı, Piaget'ye göre, dört evrede gerçekleşir:

  1. Duyusal motor dönem (0-2 yaş)
  2. İşlem öncesi dönem (2-5/6 yaş)
  3. Somut işlemler dönemi (6/7-11/12 yaşlar) - (somut işlemsel dönem olarak da adlandırılır.)
  4. Soyut işlemler dönemi (11/12 ve sonrası) - (formel işlemsel dönem olarak da adlandırılır.)

Jean Piaget, çocuk zihniyetinin yetişki­nin zihniyetiyle hiçbir ilişkisi olmadığını öne sürmüştür. Çocuğun mantığı kendine özgü olduğu gibi, ona göre, düşüncesi de benmerkezlidir. O kendisi için gelişir, kendi tarzında eğlenir; aklın kavramsal bilgileriyle ilgisi yoktur, çelişki bilmez. Çocuk ancak başkalarının düşüncesiyle temasa geçtiği zaman mantıklı olmaya başlar.

Ayrıca gelişim düzeyi kavramını Jean Piaget'e borçluyuz. Piaget Teorisi olarak bilinen teorisi, herkesin değişmez bazı düzeylerden geçtiğini ve bunların birbirinden ölçülebilir olarak ayrıldığını ortaya koymuştur. Bunların yanında, bilimsel gelişimi açıklamaya yönelik çok farklı ve kapsamlı bir bakış açısı ortaya koymuştur.

 

19. Rorschach Mürekkep Lekeleri Testi  Nedir?

02-06-2021 

Rorschach testi (Rorschach mürekkep lekesi testi, Rorschach tekniği, mürekkep lekesi testi olarak da bilinir), deneklerin algılarını mürekkep lekelerini kullanarak analiz eden psikolojik bir testtir. Bazı psikologlar, bir kişinin kişilik özellikleri ve duygusal işleyişini incelemek için bu testi kullanır. Özellikle hastalar kendi düşünme süreçlerini açıkça anlatmak için isteksiz olduğu durumlarda altta yatan düşünce bozukluğu tespit etmek için kullanılır. Test ismini yaratıcısı İsviçreli psikiyatrist Hermann Rorschach'dan almıştır.

Rorschach testi 1960'lı yıllarda en yaygın kullanılan projektif testtir. ABD'de ulusal bir araştırmada Rorschach testi ayaktan tedavide ruh sağlığı tesislerinde kullanılan psikolojik testler arasında sekizinci sırada yer aldı ve Kişilik Değerlendirme Derneği üyeleri tarafından ikinci en yaygın olarak kullanılan test bulundu. Adli tıp değerlendirmesi vakalarında da psikiyatristler tarafından %25 oranında istenmiştir.

 





20. Sartre Kimdir?

 02-06-2021 

Jean-Paul Sartre (tam adı: Jean-Paul Charles Aymard Sartre) (d. 21 Haziran 1905, Paris- ö. 15 Nisan 1980, Paris), ünlü Fransız yazar ve düşünür. Felsefi içerikli romanlarının yanı sıra her yönüyle kendine özgü olarak geliştirdiği Varoluşçu felsefesiyle de yer etmiş; bunların yanında varoluşçu Marksizm şekillendirmesi ve siyasetteki etkinlikleriyle 20. Yüzyıl'a damgasını vuran düşünürlerden biri olmuştur. Sartre, bir anlatıcı, denemeci, romancı, filozof ve eylemci olarak yalnızca Fransız aydınlarının temsilcisi olmakla kalmamış, özgün bir entelektüel tanımlamasının da temsilcisi olmuştur.

Babasını ufak yaşta yitiren Sartre, annesinin ailesinin yanında büyüdü. Olgunluk sınavını Louis-le-Grand Lisesi'nde verdi. Daha sonraki eğitimini Ecole Normale Supérieure' de, İsviçre'deki Fribourg Üniversitesi'nde ve Berlin'deki Fransız Enstitüsü'nde sürdürdü. Çeşitli liselerde öğretmenlik yaptı ve 1928'de Simone de Beauvoir' la tanıştı.

1939 yılında II. Dünya Savaşı başlayınca Fransız ordusuna meteorolog olarak hizmet vermeye başladı. 1940 yılında Almanlar tarafından yakalanıp 9 aylığına hapse atılmasının sonrasında Direniş hareketine katıldı. Sinekler adlı ünlü oyunu bu koşullarda yazıldı ve sahnelendi. Aynı şekilde, Varlık ve Hiçlik adlı kendi felsefesini açıkladığı ünlü yapıtı da bu sırada yazıldı (1943).

1945 yılında öğretmenliği bıraktı ve "Les Temps Modernes" adlı edebi-politik dergiyi çıkarmaya başladı. Kitaplarının neredeyse tümü edebi ve politik sorunları işleyen kuramsal metinler olarak şekillendi. Sartre, savaş sonrası dönemde ise özellikle politik etkinlikleriyle öne çıkmaya başladı. Soğuk savaş dönemi boyunca birçok eleştirisine rağmen Sovyetler Birliği'ni desteklemiş, Fransa'nın Cezayir'e karşı yürüttüğü savaşa karşı çıkmıştır. Çıkardığı dergi, bu bağlamda yoğun bir etkinlik göstermiştir.

Sartre, 1964 yılında kendisine verilmek istenen Nobel Edebiyat Ödülünü geri çevirmiştir. Bunun hem yapıtlarına hem de politik konumuna zarar vereceğini düşünmüştür. Ayrıca, 1966-67 yılları arasında Vietnam Savaşı'nda meydana gelen katliamları sorgulamak üzere kurulmuş olan Russell Mahkemesi'nin de başkanlığını yapmıştır. Politik etkinlikleri giderek yoğunlaşmış ve kendi iç-dönüşümleriyle birlikte şekillenmiştir. 1968 olayları Sartre'ın kendi fikirlerini ve geleneksel entelektüel konumlarını da sorguladığı bir dönem olmuştur. Sovyetler' in Prag'a müdahalesinin ve Fransa'daki öğrenci hareketlerinin üzerine, teorik politik alanı yeniden değerlendirmeye başlamış, 1973'te Liberation' u kurmuştur.

1974 yılında Sartre'ın gözleri büyük oranda görmez oldu. Bu nedenle politik etkinlikleri yavaşladı, ancak her zaman yine de Batı'nın Doğu üzerindeki baskılarına karşı etkinliklerde bulundu ve insan hakları konusunda her zaman duyarlı oldu. Bu tutumuyla, Aydınların yeri ve rolü konusunda hem teorik hem de pratik bir örnek oluşturdu.

Öte yandan siyasal aktifliğinin onun edebi ve felsefi yönünü gölgelediği söylenemez. Sartre her şeyden önce kendisinden iyi bir edebiyatçı ve yetkin bir filozof olarak söz ettirmeyi başardı. 15 Nisan 1980'de Paris'te öldüğünde geride felsefe ve edebiyat açısından büyük değerde metinler bıraktı. Kendi varoluşçu felsefesini işlediği yapıtları başlıca; Özgürlüğün Yolları, Bulantı, Gizli Oturum, Kirli Eller, Sözcükler, Duvar olarak belirtilebilir.

Sartre'ın Varoluşçuluğu

Varoluşçuluk, esas olarak 17. yüzyıldan beri var olmakla birlikte, gerçek ününü Sartre ile birlikte kazanmıştır. 20. yüzyılda, Martin Heidegger gibi kendine özgü ve yetkin varoluşçu filozoflar söz konusu olmakla birlikte, bir felsefe olarak varoluşçuluk asıl etkisini Albert Camus ve özellikle de Sartre ile birlikte göstermiştir. Sartre, varoluşçu felsefenin hem felsefi hem de siyasal alandaki taşıyıcısı, uygulayıcısı olmakla bir entelektüel ve filozof olarak ayrı bir yer edinmiştir.

Varoluşçuluğun, geriye doğru gidildiğinde Blaise Pascal'a kadar uzayan bir geçmişe sahip olduğu görülür; bu elbette belli bir şekilde anlaşılan varoluşçuluk anlamında bir felsefe eğilimidir, bunun yanı sıra varoluşçuluğun argümanlarının bir kısmı, nüve halinde ya da perspektif düzleminde de olsa çok daha öncelerde, örneğin Sokrates felsefesinde, kutsal metinlerde vb. de bulunmaktadır. Ama felsefe tarihi incelemelerinde bir felsefe eğilimi olarak Varoluşçuluğu Pascal ile birlikte ele alıp değerlendirmek yaygın bir tutumdur.

Daha sonraları, Soren Kierkegaard varoluşçuluğun anlaşılmasına tam olarak belli bir şekil verir. Buna göre dünyadaki insanın varoluşu bir problematiktir ve felsefenin soruşturulması bunun üzerine yürütülmelidir. İsa, modern varoluşçuluğun kurucusu olarak kabul edilir. Varoluşçuluk öyle ki hem edebiyat alanında hem de felsefe alanında etkili olmuş ve çeşitli şekillerde temsilcilerini bulmuştur. Friedrich Nietzsche, Martin Heidegger, Albert Camus, Dostoyevski varoluşçuluk dendiğinde akla gelen ve modern varoluşçuluğun temsilcileri olarak incelenen isimlerdir.

Sartre'ın, varoluşçuluğunda ilk olarak görülen, insanın önceden-tanımlanmamış bir varlık olarak ele alınmasıdır. İnsan kendi yaşamını ya da tanımını kendi kararlarıyla verecektir. İnsanın içinde bulunduğu koşullar içinde yaptığı tercihleri onun kim olacağını ve ne olacağını belirler. Bu, "varoluş özden önce gelir" sözünün anlamıdır. İnsan önceden-zaten-belirlenmiş bir öze sahip değildir, daha çok o özünü kendi eyleyişleriyle gerçekleştirecek, yani varoluşunu şekillendirerek özünü ortaya koyacaktır. Kahraman ya da alçak olmak, insanın kendi yaptıklarıyla ilgili bir sonuçtur. Bu anlamda varoluşçu felsefede insanın etik bir varlık olarak şekillendirildiği, ama bunun da siyasalı yadsımayan bir etik olduğu görülür. İnsan belirli bir bütünlüğün içine doğmuştur, burada belirli bağımlılıkları vardır ve yaşamı boyunca bu bağımlılıklar içinde bazı kararlar vermek zorundadır. İşte bu kararlar insanın varoluşunun gerçekleştirilmesidir. Bu anlamda Sartre varoluşçuluğu genelde sanıldığının aksine ve varoluşçu edebi metinlerde görülen karamsarlığa rağmen iyimser bir felsefe olarak değerlendirir. Bu felsefede özgürlük ve bağımlılık arasında tuhaf bir ilişki kurulur, öyle ki, Sartre; insan kendi özgürlüğüne mahkûm edilmiştir der. Sartre'a göre insan kendi kararlarıyla ve tercihleriyle özgürlüğünü gerçekleştirmek zorundadır.

Öte yandan varoluşçuluk belirtildiği gibi iyimser bir felsefedir ve özünde hümanisttir. Hümanizm Sartre'ın felsefesinde önemli bir yöndür. 20. yüzyılın ikinci yarısı özellikle Hümanizmin kuramsal ve felsefi olarak reddedilmesi ve eleştirilmesi olarak ortaya çıkmış olmasına ve bunların çoğunluğunun Fransa kaynaklı olmalarına rağmen, Sartre ısrarla, kendi felsefi konumunu ifade etmek için özgül bir şekilde anladığı anlamda hümanizmi vurgular. Sartre Varoluşçuluk Hümanizmdir der ve bu isimde felsefi bir çalışması vardır.

 

 

21. Sigmund Freud Kimdir?

02-06-202102-06-2021 

Sigmund Freud, 1856'da Freiberg, Moravia'da (şimdiki Çek Cumhuriyeti sınırlan içinde) doğmuştur. 1860'da ailesi Viyana'ya taşınmış ve Freud ömrünün geri kalanını burada geçirmiştir. Freud Okulda çok başarılı bir öğrenciydi ve Viyana Üniversitesi tıp fakültesinde okurken, önemli bir keşif yapıp ismini duyurmaya kararlıydı. 

1886 yılında Bernays ile 4 yıl süren nişanlılıklarının ardından evlenmiştir. Freud nişanlılık döneminde Paris'te Jean-Martin Charcot'un hipnozla ilgili çalışmalarını gözlemlemek üzere bir araştırma bursu kazanmıştır. Yine bu dönemde, bilinçaltının gücü üzerine görüşlerini geliştirmeye başlamıştır. 

1895 yılında Freud ve Breuer, Anna O. vakasını anlattıkları ve histeri tedavisinde hipnozu nasıl kullandıklarını açıkladıkları Histeri çalışmalarını yayımlamışlardır. Freud'un üzerinde çalıştığı ilk hastalarıyla ilgili yaptığı önemli bir keşif de serbest çağrışım sırasında ortaya çıkan anıların genellikle çoğu çocukluk yıllarında yaşanmış sarsıcı cinsel deneyimler olmasıydı.

   1900 yılında Rüyaların Yorumu adlı kitabını çıkarmıştır. Kitap birkaç yıl içinde yalnızca 600 adet satmış olsa da Freud'un tıp fakültesinde kazanmak istediği mesleki ünün başlangıcına işaret ediyordu. Sigmund Freud, çok sayıda biyografi yazarının ilgisini çekmiştir. Bu yazarların başında, Freud için yazmış olduğu üç ciltlik biyografiyle Ernest Jones (1953-1957) gelmektedir.

Freud uzun süren, mutlu bir evlilik yaptı. Bu evlilikten altı çocuğu oldu. En küçük çocuk olan Anna, babasının kalbinde özel bir yere sahipti. Anna, babasının yolundan gitti ve psikanalitik harekette babasının liderliğini devralarak bu alanda saygıdeğer bir kuramcı oldu. Nazi yönetimindeki Almanya, 1938 yılında Avusturya'yı işgal ettiğinde Freud ve ailesi Londra'ya kaçmıştır. Bir yıl sonra Freud kanserden hayatını kaybetmiştir.

Frued'cu yaklaşımı anlamak için onun insan kişiliğini üç bölümde ele aldığını bilmek gerekir. Freud kişiliği bilinç, bilinç öncesi ve bilinçaltı olmak üzere üçe ayırmıştır. Bu ayrım topografik model olarak da bilinir. Bilinç, farkında olduğumuz düşüncelerimizi içerir. Bu düşünceler, kafamıza yeni düşünceler girdikçe değişir ve eskiler bilincimizden kaybolur. Bir şey için "aklımda" derken aslında aklınızın bilinçli kısmınızı kastedersiniz. Ancak, aklınızda tuttuğunuz bilgilerin çok az bir kısmı bilinçtedir. Eğer isterseniz, sayısız düşüncenizi bilinçli bölüme getirebilirsiniz.

            Sonraları Freud, topografik modelin insan kişiliğine sınırlı bir açıklama getirdiğini fark etti ve buna ek olarak yapısal modeli oluşturdu. Bu model, kişiliği benlik (ego), alt-benlik (id), ve üst-benlik (süperego) olarak ayırıyordu. Bazen "Bir yanım bir şey yapmamı istiyor, öte yanım bambaşka bir şey yapmamı istiyor" dediğiniz olmuştur. Freud da kişiliğin birbiriyle barış içinde olmayan bazı bölümlerden oluştuğunu belirtmiştir.

Freud ayrıca ilk psikoterapi sistemini de geliştirmiştir. Bugün, psikolojik rahatsızlıkların bir terapistle konuşarak tedavi edileceği, kabul edilen ve çok yaygın olarak uygulanan bir yöntemdir. Psikoterapi Freud olmadan gelişmiş olsaydı, bugünkünden çok farklı bir halde olabilirdi. Serbest çağrışım, hipnoz, rüya yorumu gibi teknikler bugün pek çok terapist için standart araçlar haline gelmiştir. Hatta pek çok danışan terapiye gittiklerinde, uzanabilecekleri bir koltuk görmezlerse ya da terapistlerinin onları hipnoz etme yahut rüyalarım yorumlama gibi bir niyeti olmadığını anlarlarsa düş kırıklığına uğrarlar.

Evrendeki en büyük gösteri, sen aklını keşfettiğin an başlar. (Freud)

 

Freud'un Kuramları:

  • Kişilik Kuramı
  • Topografik Model
  • Yapısal Model
  • Libido ve Thanatos
  • Savunma Mekanizmaları
  • Psikoseksüel Gelişim Dönemleri

 

22. Yunus Emre Kimdir?

02-06-2021 

(1238- 1328), Anadolu'da Türkçe şiirin öncüsü olan tasavvuf ve halk şairi. Yunus Emre, Anadolu Selçuklu Devleti'nin dağılmaya ve Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde büyük-küçük Türk Beylikleri'nin kurulmaya başladığı 13. yüzyıl ortalarından 14. yüzyılın ilk çeyreğine kadar Orta Anadolu havzasında Eskişehir'in Sivrihisar ilçesinde yer alan Sarıköy'de yetişmiş Ankara'nın Nallıhan ilçesindeki Taptuk Emre Dergâhında yaşamıştır. Hayatının tümünü Anadoluda geçirmiştir. Birçok eseri günümüze gelebilmiş, herkes tarafından tanınan ve sevilen bir halk ozanıdır. 

Türk tasavvuf edebiyatı sahasında kendine has bir tarzın kurucusu olan Yunus Emre, Ahmed Yesevî ile başlayan tekke şiiri geleneğini özgün bir söyleyişle Anadolu'da yeniden ortaya koymuştur. Yalnız halk ve tekke şiirini değil, divan şiirini de etkileyen Yunus Emre, tasavvufla beslenen dizelerinde insanın kendisiyle, nesnelerle, Allah'la olan ilişkilerini işledi, ölüm, doğum, yaşama bağlılık, İlahi adalet, insan sevgisi gibi konuları ele aldı. Çağının düşünüş biçimini ve kültürünü konuşulan dille, yalın, akıcı bir söyleyişle dile getirdi. Yunus Emre'nin şiirleri daha söylenip yazıldığı tarihten itibaren ezberlenip okunmaya başlayarak, 14. yüzyıldan itibaren abdallar ve dervişler vasıtasıyla Osmanlı fetihlerine paralel şekilde bütün Anadolu ve Rumeli coğrafyasına yayıldı. Şiirleri aynı zamanda asırlardan beri Anadolu'da ve Rumeli'de faaliyet gösteren tarikatların ortak düşüncesi ve sesi hâline gelerek, Alevî-Bektâşî edebiyatı ile Melamî-Hamzavî edebiyatını meydana getiren halk edebiyatının kaynağı oldu. Kendisinin tarikatüstü olduğu kabul edilir. Yunus Emre 20. yüzyılda yeniden dikkat çekti ve yansıttığı insan sevgisi bakımından yeni bir gözle değerlendirildi. 1991 yılı, UNESCO tarafından Yunus Emre'nin doğumunun 750. yılı olarak anılmıştır.Yunus Emre'nin evlenip evlenmediği ile ilgili net bir bilgi bulunamamıştır. Kendisinin yazmış olduğu bir dizede belirttiğine göre çocuklarının var olduğu düşünülmektedir. Eserlerinin her birinde şeyhinin Tapduk Emre olduğunu bildirmiştir. Taptuk Yunus ismini bazı şiirlerinde kullanmıştır. Mevlana Celaleddin Rumi içinde birçok övgü dolu sözler söylemiştir. Bazı görüşlere göre Yunus Emre'nin Hacı Bektaşi Veli ile karşılaştığı söylense de buna dair hiçbir kanıt yoktur. Hiçbir şiirinde bundan bahsedilmemiştir. 1321 yılında da vefat etmiş olduğu düşünülmektedir.

 

 

23. Cahit Zarifoğlu Kimdir

02-06-2021


 

Abdurrahman Cahit Zarifoğlu (1 Temmuz 1940, Ankara - 7 Haziran 198) Aslen Kahramanmaraşlı'dır. 1 Temmuz 1940 tarihinde Ankara'da doğmuş olan şairin çocukluğu Kahramanmaraş'ta geçmiştir. Edebiyata, Kahramanmaraş Lisesi'nde iken şiir ve kompozisyon yazarak başlamış, lise sonrasında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatı bölümünde okumuş ve buradan mezun olmuştur.

Öğrenciliği sırasında çalışmak zorunda kalınca, sayfa sekreteri olarak çalışmış, yine bu dönemde Diriliş Dergisinde çeşitli şiirleri yayımlanmıştır. 1976'dan sonra, kurucularından olduğu, Mavera Dergisinde şiirleri, birkaç hikâyesi, senaryo çalışmaları, günlükleri ve 'Okuyucularla' ismini verdiği sohbetleri yayımlanmıştır.

Değişik zamanlarda ilkokul öğretmen vekilliği ve Almanca öğretmenliği yapmasının yanı sıra, Mavera Dergisi'ni çıkartmaya başladığı süreçte TRT Genel Müdürlüğü'nde mütercim sekreter olarak da görev almıştır. 7 Haziran 1987 tarihinde vefat etmiştir. Mezarı Beylerbeyi'ndeki Küplüce mezarlığındadır.

 

Eserleri
Şiir

İşaret Çocukları (1967)
Yedi Güzel Adam (1973)
Menziller (1977)
Korku ve Yakarış (1986)
Gülücük (1989)
Ağaç Okul (1990)

Günlük
Yaşamak (1980)

Masal ve Romanlar
İns (1974)
Serçekuş (1983)
Ağaçkakanlar (1983)
Katıraslan (1983)
Yürek Dede ile Padişah (1984)
Savaş Ritmleri (1985)
Motorlu Kuş (1987)

Tiyatro
Sütçü İmam (1987)

Denemeler
Bir Değirmendir Bu Dünya (1987)
Zengin Hayaller Peşinde (2006)

Diğer
Okuyucularla (2009)
Mektuplar (2010)

 

24. Charlie Chaplin Kimdir?

02-06-2021 

  16 Nisan 1889 Londra doğumlu olan Charlie Spencer Chaplin, yalnızca bir oyuncu değil aynı zamanda yazar, yönetmen, besteci, kurgucu ve komedyen niteliklerine sahiptir. Sinema dünyasına girdikten ve yıldızı parladıktan sonra ise sessizliğiyle gönüllerdeki en büyük ses olmuş, yarattığı anti kahraman Şarlo bütün dünyanın hayran kalacağı bir karakter haline gelmiştir. Politik görüşleri ve filmlerinde vurguladıkları yüzünden bazı kesimler tarafından sevilmemiş, hatta hakkında karalama kampanyaları bile başlatılmıştır. Londra doğumlu olan İngiliz Charlie Chaplin, başkentin alt tabaka denilebilecek yoksul bölgelerinde (East Lane, Walworth) doğmuş ve büyümüştür. Annesi Hannah Harriet Pedlingham Hill ve babası Charles Chaplin Sr.'nin ilk ve tek çocukları olarak dünyaya gelmiştir. Annesinin ve kendisinden 4 yaş büyük olan üvey abisi Sydney Chaplin'in yanında kalan Charlie, Londra'nın fakir semtlerinde büyümüştür. 5 yaşındayken annesi Lily Harley ile birlikte şarkı söyleyip dans ederek ilk sahne deneyimini yaşamıştır. Bir gösteri sırasında Amerikalı ünlü yönetmen Mack Sennett tarafından fark edilen Charlie, 1913 yılında Keystone Stüdyoları ile anlaşma yapmıştır. Chaplin'in oynadığı filmler arasında Kid Auto Races at Venice (Venedik'te Çocuk Otomobil Yarışları) ayrı bir yere sahip olmuştur. Çünkü Charlie burada yüzyılın en popüler ikonlarından biri olacak Şarlo (Charlot) karakterini ilk kez canlandırmıştır. 11 dakikalık bu kısa filmde Charlie Chaplin, melon şapkası, bastonu, dar ceketi, bol pantolonu ve büyük ayakkabılarıyla ilk kez görünmüştür. Chaplin, 1972 yılında kovulur gibi terk ettiği Amerika'ya Oscar almaya gitmiştir. Ve bundan 5 sene sonra 25 Aralık 1977'de İsviçre'de uykusundayken hayata veda etmiştir.

 

"Aşağı bakıyorsanız asla gökkuşağı bulamazsınız."